11 Aralık 2009 Cuma

Ulu bilgeliğe tevazu dopingi!

Dun Umut beni, Ahmet Serif Izgoren'in seminer/sunu/sov/stand up'ina goturdu...

Programini bitirirken, kendi tevazu ve bilgeligini anlattigi uzun manzumeye girisen Izgoren, "bir tisort bir pantolonun" kendisinin en iyi kiyafeti oldugunu soyledi ve "cocuk esirgeme kurumuna giderken giydiginiz kiyafeti, Genelkurmay'a giderken de giymiyorsaniz adam degilsiniz bi kere" dedi... Kendisi oyle yapiyormus da...

Hmm...

Sen bir yandan, bir ilkcag filozofu gibi konus, sonra da cikip, insanlari "kiyafetlerine gore degerlendir"!!!

Peh...

28 Kasım 2009 Cumartesi

Bansko Mountain Film Festival


Bulgaristan'in meshur kayak merkezlerinden biri olan Bansko'ya gittik, dag filmleri festivalini gormek icin.

Guzel bir yer ve haliyle biraz turistik. Pist yapmak icin "gercekten cok" agac kesmisler ama...

Tam bilemiyorum ama yaklasik 1 hafta suren festival programinda, izlemeye deger guzel filmler vardi. Bansko'nun orta yerindeki bir binada, mutevazi iki salonda yapilan gosterimlere ilginin cok da oldugunu soylemem dogrusu. Biz de, "Am Limit" gosteriminin ardindan, Alex Huber ile yapilacak soylesi icin gelmistik aslinda. Son donemin ve modern tirmanis zamanlarin onemli isimlerinden biri olarak gordugum Alex Huber'le biraz soylesmek iyi olacakti diye dusunuyordum. Ancak son anda yapilan bir aciklamayla, Alex efendinin "ucagini kacirdigini" duyduk, "gelemiyordu".

Eh,be Alex'cim, oldu mu simdi? Oysaki ben sana sormak istiyordum:

"Tamam, iyisin, guzelsin, super tirmanicisin hatta. Ama sirf yaptigim isle ismin duyulsun diye koskoca El Capitan'da basta asagi butun tutamaklari magnezyumla isaretlemek de biraz ayip olmuyor mu yani? Sana hic yakistiramadim, cik, cik,cik... Hayir, sonra temizlesen, hadi neyse..."

Saka bir yana, sohbet iyi olabilirdi, biraz ilham alirdik.

Birkac hafta once de, yine Bansko'da Walter Bonatti'yi konuk etmislerdi ve pekcok arkadasim, bu yasayan efsaneyi yakindan gorme ve tanisma serefine nail olmuslardi. Onu gormeyi cok daha fazla isterdim, o ayri...

Bu arada arkadasimiz Alex Penkov'un, "Dunyanin En Uzun Tyrollean Traversi" uzerine yaptigi 59 dakikalik son filmi de izledik. Izlerken gercekten heyecanlandim. Daha once yine burada yazdigim ilgili yazinin ardindan, cocuklarin bu eforunun Guinnes tarafindan "tescil" edildigini ogrenmek, beni gercekten cok mutlu etti.

Bu arada, bu gecisin ip ve her turlu diger masrafi iceren yaklasik 7000 Leva'lik butcesini tek basina saglayan ve dagda da bu is icin deli gibi calisan, bilgisayar muhendisi bir elemana da hayran oldum desem yeridir. Bazi insanlarin ufuklari ve yureklerindeki genislik beni gercekten cok etkiliyor.

25 Ekim 2009 Pazar

Tusker


Kenya'nin en meshur ve en cok satan birasinin, burada yazmaya degecek kadar guzel oldugunu dusunuyorum.

Tusker'in tarihi oldukca eski, koloni donemine kadar uzaniyor. Kenya National Breweries'e ait firma ilk kuruldugu donemde, firmanin sahibi bir fil tarafindan oldurulmus ve bu da firmanin logosuna bir fil grafigi konulmasina, isminin de fildisinden tureme Tusker konulmasina sebep olmus. Ingilizce'de "Tusks", bazi memelilerde gorulen, cift ve sivri disleri anlatir.

Tusker her yil girdigi yarismalarda surekli olarak altin madalya kazanan, icimi gercekten cok hos ve bir o kadar da unlu bir bira. Bir gun yolunuz duserse mutlaka deneyin. ( O kadar unlu olmasa da, Etopya icin de St.George'u oneririm)

24 Ekim 2009 Cumartesi

Koca bir tarih, magrur bir bagimsizlik seruveni ve inanilmaz bir yoksulluk


Dortbucuk yilin ardindan, tekrar Etyopya’nin baskentinde, Addis Ababa’dayim.


Neredeyse degisen hicbirsey yok, hicbirsey. Ustelik yine gelip Ghion isimli, yesillikler icindeki ayni otele yerlestim. Oldukca eski bir otel, ayni paraya yeni ve daha guzel oteller oneriyor herkes ama bir sekilde seviyorum ben bu kohne oteli.. Hem sehrin en buyuk meydaninin hemen yaninda. Adamim Bob Marley icin her yil insanlarin toplandigi hatta yanilmiyorsam ot tutturmenin bile o gun icin serbest birakildigi meshur “Devrim Meydani”…Reggea’nin anavatanini Jamaika, kahveninkini Kolombiya sananlara biraz daha “okuma” onerivereyim hemen burada…


Hicbirsey degismemis diyordum. Otelden cikar cikmaz, arkadasca yanasan, yol boyu pesinden ayrilmayan, yardim havasina burunen, sonunda da para isteyen o cocuk bile degismemis neredeyse.. Sadece bu seferki beni inceden tehdit etmeye calisti, yanlis adama cattigini farkedince de “Allahindan bul, stinky dog!” diyerek uzaklasti.


Yurudum…


Yurudukce daha cok dusundum. Fakirligi, bir kez daha en aci, en ciplak gercekligiyle gordum. Pekcok yerde elim fotograf makinesine gitmedi, gidemedi. Yine cok utandim insanligimdan. Sadece ilk bakista anlayamadigim bir manzaranin ne oldugunu farkedince, cok uzaktan geri dondum. Utanarak, gizli sakli bastim kucuk makinamin deklansorune, bel hizamda saklayarak…


Beynime yerlesmesinden korkarak, kacamak sekilde fotograf makinesine hapsetmeye calistigim goruntu, kucuk bir isporta tezgahina aitti. Kucuk, on-onbes metrelik rulolar haline getirilmis, ilk anda anlayamadigim, bilincimin ihtimal vermesi bu kadar geciken bu malzemeler, kumas ya da kurdela falan degildi.


Tuvalet kagidiydi onlar!


Evet, tuvalet kagidi. Ana amaci “boku kucaklamak” olan tuvalet kagidinin, bu sekilde parcalara ayrilarak iki gariban insana ve muhtemelen, onlarin ekmek bekleyen cocuklarina umut olacagini nasil dusunebilirdim ki?

Bunu dusunemedim tabi. Ama farkettikten sonra cok dusundum, dusunmekten alamadim kendimi…


Ya, “tuvalet kagidini bile”, boylesi sartlarda tutam tutam almak zorunda kalanlar? Inanilir gibi degildi benim icin. Belki de atmosferin kendisi etkide cok fark yaratiyordu, bilemiyorum. Afrika’nin pekcok yerinde, pekcok yoksulluk manzarasi gordum. Sokak pazarlari ve saticilarinda, bizi cok sasirtacak satis sekilleri ve ortamlarina tanik oldum. Hep daha da ucuzlatmak icin, naylon posetlerin icine paketlenmis, bir icimlik sular, 20-30-40 gr’lik deterjanlar, 100 cc’lik aycicek yaglari, 70 gr’lik salca konserveleri...


Bir seferinde, ucakta elime gecen bir dergide ”dunya ekonomisinin %70’inin, gunluk geliri 1 dolarin altinda olan insanlarca yaratildigini” okumustum.


Insanoglunun kendisi icin olusturdugu dunya duzeni hic adil degil. Bugun Somali’de yasasam, korsan olmak icin hic tereddut etmezdim herhalde...

9 Ekim 2009 Cuma

Ruhum arabada uyuyordu..


Vratza'da, ismini bilmediğim, güzel, yer yer negatif, 30 metrelik bir çatlak rotası tırmanıyorum. Kaya, çatlak, hamleler, rotanın homojenliği harika...

Tek kusur, bu güzelliğin ruhunun "boltlarla" öldürülmüş olması. Ben de boltları kullanarak bu güzel çatlak hattının anlamını çiğniyorum. İndiğimde dönüp rotaya bakıyorum ve ne hissettiğimi soruyorum kendime..

"Hiçbirşey" hissetmediğimi anlıyorum maalesef...

Çatlak tırmanmak, takoz kullanmak ve bir takım "endişeler taşımak"...

Hiçbiri yoktu tırmanırken...

Huzur içinde tırmanış


Dom na Alpinista...

Vratza'daki dagevinin ismi bu sekilde geçiyor. Bu binada konaklayabilir veya çevresindeki altı çimen üstü ağaç zeminlere çadırınızı ücretsiz olarak kurabilirsiniz.

Vratza'da kayalar hemen hemen tamamen boltlanmış. Ama ek olarak çok büyük de bir geleneksel rota potansiyeli var ve hissettiğim kadarı ile çok iyi geleneksel rotalar da açılmış. Ama tırmandığımız birkaç geleneksel hatta yoğun bir sikke-bolt kirliliği vardı. Diğer daha ciddi rotalar için yorum yapamayacağım çünkü görmedim maalesef.

Yorucu tırmanış gününün ardından, bu dağevinde bulabileceğiniz çeşit çeşit yemek gerçekten büyük bir nimet ve daha güzel olan şey ise fiyatların gerçekten makul olmasıydı.

German


Bu kez Sofya yakınlarında, Lakatnik'teyiz.

Lakatnik, yemyeşil ağaçlar arasından fırlamış bembeyaz kayaları ile çok güzel bir bölge. Kayalar ve rotalar, dere tabanından oldukça yüksekte ve tırmanış başnagıçları daracık bir setten yapılıyor. Bu dar set boyunca, her yere kalın çelik halatlar döşenmiş durumda ve bu halatlar vasıtasıyla emniyetçi kendini sabitleyebiliyor. Hatta tırmanış bölgesine geçiş için oldukça riskli bir köşeyi dönmeniz gerekiyor ve yerel tırmanıcılar bunu bir avantaj olarak değerlendiriyorlar. Bu sayede onlar tırmanırken ortada kalan eşyaların, tırmanıcı olmayanlar gelemeyeceği için güvende olduğunu düşünüyorlar.

Biz buraya ayırdığımız bir gün üçünde, sadece küçük bir bantta tırmanabildik. Ancak bölge, çok daha geniş turmanış olanağı sunuyor ve yeterli miktarda, geleneksel tırmanılabilecek çatlak hatları da mevcut. Kayalar harika şekilde güneş aldığı için, kışın bile rahatlıkla tırmanılabileceğini düşünüyorum. Tekrar gitmeliyiz.

Gün biterken, arkadaşlarım bana "German Route" isminde güzel, boşluklu bir rotayı, maalesef biraz geç kalmış olarak gösteriyorlar. Isim bana rotanın bir Alman tarafından açılmış olabileceğini çağrıştırırken, aslında rotanın ilk çıkışının pek popüler abimiz Ivaylo Ninov tarafından yapıldığını, ve bu elemanın Bulgaristan'daki lakabının "German" oluduğunu öğreniyorum.

Maalesef bu güzel hat, şu anda boltlanmış durumda!

Kararan günde yapacağımız birşey yok ve bu rotayı da "trad liste"ye kaydederek eve dönüyoruz...

1 Ekim 2009 Perşembe

Konserve projeler...


Eveeet! Konserve proje hatlarına bir yenisi daha eklendi.

Abarta abarta, 7-9 gun olarak kendimize geniş geniş ayirdigimiz Ramazan Bayrami ve tatili maalesef, tirmanis acisindan pek verimli gecemedi. Soguk yagmur ve kotu hava hic imkan vermedi. Aladaglar gunlerini genelde kisa tirmanislar, uzun yuruyuslerle ve bol bol yemek yiyerek gecirdik.

Bu esnada, daha once hic gitmedigimiz bir bolgeye yuruduk. Burasi , ismini de cok iyi bilmemekle birlikte, Emli Vadisi girisinden baslayarak Yelatan'a kadar kesintisiz uzaman kaya bandinin oldugu bolge idi. Zaman zaman yagan yagmura ragmen, yuruyus oldukca zevkli gecti. Ve bir suredir de uzaktan takip edip hayal kurmakta oldugum sekliyle guzel tirmanis imkanlari barindirdigini gordum. Pek cok potansiyel rota belirledim ama bir tanesi var ki, dayanamayip, havanin duzelme trendine girdigi ilk gun, Nigde'den Dursun'u arayarak solugu altinda aldim.

Ancak sansimiza, hava acmamisti ve gercekten cok soguk bir havada titreyerek hazirlanmaya basladik. Daglarda, benzer kotu havalarda cogu zaman tirmaniyoruz tabi ama bu rota pek de oyle rahat rahat tirmanilacak gibi degildi. Acikcasi bekledigimden daha zor cikti ve bu sogukla da birlesince rotanin "hakkini" veremeyecegimi farkettim. Bir 15 m. kadar yukselmeyi basardim ancak sogugun etkisiyle kayada pek tutunamiyor, hamle yapamiyordum. Bu sartlar altinda, surekli yapay tirmanarak yukselmek istemedigim icin de, projeyi konserveleyerek, yaz icin rafa kaldirmaya karar verdim.

Gercekten cok guzel bir hat, gitmek isteyen olursa tarif verebilirim. Yaklasik bir ip boyu kadar degisik genisliklerle yukselen ve sola dogru gecen catlak, sonrasinda biraz yatiyor ve ardindan tekrar zorlasarak yukariya ulasiyor saniyorum. Guzel taraflarindan biri de, tirmandiktan sonra, sol tarafa yurunerek, hemen yakinlardaki bir araliktan asagiya inilebilir.

Ve hemen bir sag ve bir solunda da cok guzel hatlar var. Yani yanyana 3 tane cok guzel rota olacak diye umuyorum.

3 Eylül 2009 Perşembe

O ve daha nicesi...


1. Grosglockner
2. Mont Blanc
3. Grand Cappucin
4. Grand Jorasses
5. Petit Dru
6. Eiger Kış
7. Matterhorn Kuzey Duvarı Kış
8. Cima Grande
9. Trango Kulesi
10. En zor Bulgar rotalari

Thalay Sagar hazirliklari icin Vihren Dagi'nda tirmanırken oldu...

Bulgaristan daglarinda ve tirmanis bolgelerinde gezerken bu ve benzeri yad tabelalarindan o kadar cok gordum ki!

Onlar kendi kayiplarini, arkadaslarini, dostlarini bu sekilde, ait olduklarini dusundukleri o daglara teslim etmisler.

Ama benim esas dikkatimi ceken, bu kucucuk tabelanin bile aslinda nasil bir tarih barindirdigi. Ve buradan hareketle aslinda bu dunyada kimlerin nerelerde, nasil yasadigi, ne tirmanislar yaptigi...

Saygi duydum dogrusu. Huzur icinde uyusun...

28 Ağustos 2009 Cuma

Kominite


Vitosha Dagi, Sofya'da.

Gecen kis buz tirmanmak icin gittigimiz bu daga bu sefer kaya tirmanmak icin gittik sonunda. Zümrüt gibi çam ormanları arasında akan, suyunu içebildigimiz billur dereler ve burada yükselmiş granit bloklar. Oldukca kucuk bir bolge idi ama oldukça yeterli ve keyifli.

Rotalarin tamamina yakini çatlak hatlari içeriyor ve buyuk bir gunah işlemiş, çatlak-trad demeden onlerine ne gelirse boltlamislar. Bazi rotalar kismen boltlu olarak gidiyor ama bana sorarsaniz bunlarin tamami trad tirmanilabilir. Ama bu bolt meretinin isleri nasil kolaylastirdigini da gorebiliyorsunuz bu arada.

Granitte tirmanmak cok guzeldi.

Once III+'lik bir rotayi "Babaanne Catlagi" ciktik. Ardindan IV+'lik, 40 m uzunlugunda bir hatla isinmaya devam edelim dedik. Bir arkadastan aldigimiz bilgisayar ciktisi rehberdeki aciklamayi Agi'ye tercume ettirmeye calistim. "Kullanilan malzeme", "kullanilacak malzeme" arasindaki celiski ve "anchor" lafini bir turlu bir yerlere oturtamadik. Ve bugun yanimizda hic emniyet malzemesi yok. Sadece ekspresler var.

Basladim tirmanmaya...

Negatif giristeki ilk bolt 5. metrede! Sonra catlaga ulastim ve bir 4 metre daha yukseldim. Eee, sonraki bolt? Gorunmuyor. Devam... Rotaya IV+ demisler ama hakkini vermisler. Dereceleme boyle olmali. Turkiye'deki kümes havasinda kesin V+'yi alirdi bu rota!

Ilk 25 metreyi, 4 bolt ve yukselmis bir nabizla geciyorum. Hat harika bir "köşe" rotasi ve boşluk duygusu çok güzel. Sofya bile gorunuyor.

Son bolttan sonra istasyona kadar olan 15 metre cok hafif yatiyor ve bolt yok. Burda dagciligi konusturuyorsunuz :)

Agi yukari geldiginde, rehber aciklamasi ile ilgili yorumu netlestiriyorum. "Anchor diyen rotalarda takoz alinacak!"

Uff....

Kisa gunu VII'lik bir catlak rotasiyla bitiriyorum.

Sofya'da bisiklet...

Sofya'dayiz.

Bir sehirde heryere bisikletle ulaşabilmek ne güzelmiş. Belki cogu sehirde bu boyle ama bazı yerlerde bisiklete binmek gelenek gibi. Bu da isleri daha da keyifli hale getiriyor.

Bir de motosiklet olayi burada resmen patlamis! Daha 1-2 yil oncesine kadar kimse motosiklete binmezken veya caldirma tehlikesiyle motosiklet almaya cesaret edemezken, simdi olay almis basini yurumus. Bir Kawasaki bayisi gorunce daldik hemen. Spesyal makineleri yakindan inceledik, agzimin sulari sel oldu. Burda zenginler iyi zengin olmus, Shoei kasklar cerez gibi satiliyor. O sirada kroscu bir grup geldi. Motorlarini bu magazanin deposuna biraktilar, pahali jiplerine binip donduler. Bayii ayni zamanda da garaj hizmeti veriyor yani. Vay be...

20 Ağustos 2009 Perşembe

İyi rota nasıl olur?

Söyleyeyim;

Tecrübe ile çok alakalıdır aslında.
Ama bazen de "çok tecrübeli?!" tırmanıcıların hınzırlıklarına alet olabilir "iyi" ya da "kötü" rota hatları.

Bana sorarsanız çürüklük bir rotayı iyi ya da kötü yapmaz. Bu tırmacının damak tadıyla çok alakalı birşeydir.

Rotaya yaklaşımın uzun ya da kısa olması rotayı iyi ya da kötü yapmaz. Uzak, kimsenin olmadığı, uğramadığı rotalar bazen en iyileridir ;)

Bana sorarsanız, rotanın yatıklığı-pozitifliği, çürüklüğü-sağlamlığı, uzaklığı-yakınlığı değildir onu iyi ya da kötü yapan. Tırmanıcının zevki ve keyif anlayışı tamamen belirleyicidir bu konuda.

Kusku goturmeyecek en net gercek, rotanın istikrarlı ve harmonik bir yapıda olmasıdır. Bu şekilde oluşturulmuş bir hat üzerindeki çürüklük vb ayrıntılar, tırmanıcı olarak tamamen sizin algınızla alakalıdır. Yani çürüklük bir rotayı sadece "çürük" yapabilir. Bu aynı zamanda rotanın kötü olmasını gerektirmez. Uzaklık bir rotayı sadece "uzak" yapabilir, rotanın kötü olmasını gerektirmez.

Çok önemlidir!

Zorluk derecesi, o rotayı tırmanacak olan kişiye limitlerinin altında, limitlerinde veya "üzerinde" olarak doğru bir anlayışla hizmet edebilmelidir.

Örneğin, devamlı olarak III, III+ giden 600 m.lik bir rotayı tırmanmak harika olabilirdi benim için. Neden olmasın? Belki limitlerimin altında ama bu durum bu rotayı "kötü" yapmaz. Belki senin tercih etmeyecegin bir rotadir, hepsi o kadar.

Ornekler vermeye calisayim:

Kucuk Demirkazik Kuzey Duvarin'da, Tunc Findik ile birlikte tirmandigimiz rota, Avcı. III derece yuksel, yuksel, yuksel sonra bir ip boyu VII seni hirpalasin dursun. Belki ben tırmandim ve keyif aldım ama bana sorarsanız bu KÖTÜ bir rota. Rotanin %95'ini çok rahat cıkabilecek bir sürü insan, bu zorlu kilit yüzünden belki asla yaklasmayacak bu rotaya.

Sulagankaya 2, Serkan Ercan- Batur Kürüz. Belki kendileri çok eğlenmişlerdir ve memnunlardır ama KÖTÜ. VIII+ ?'lik 4m.lik bir kilit! VII+?'lik bir balkonlu baca? ama rotanın gerisi III,III+. V,VI bile tırmanabilen insanlar 4 m.lik salak bir kilit yuzunden asla yaklasmayabilecekler bu rotaya veya bu daglarda VIII ? :) cikmak isteyenler, 4m.lik bir etap icin rotanın geri kalan hamallığını asla yapmayacaklar.

Ve belki de sırf bu yuzden (tekrar gormeyecegi icin) tasinan ve cakilan o boltlar her zaman elestirilecek, asla affedilmeyecek. (Belki de sırf bu yüzden degil:))

Parmakkaya klasik örneğin; İYİ ve GUZEL!

BDK, Dogu ve Kuzey; Cok tadinda, İYİ ve GÜZEL!

Riders on The Storm; Ortasında acayip çürük belki ama İYİ ve GÜZEL!

Uc Silahsorler; Çürüklük var yer yer ama İYİ ve GÜZEL!

Mystic Posse; güzel ne kelime, MÜKEMMEL!

Neyse, örnekleri uzatmışım biraz. Şu "tırmanıcı hınzırlığı" ile bağlayarak konuyu kapatayım:

Avcı, Sulagankaya 2 veya baska isimlerdeki gibi kötü, yukarıda saydığım sebeplerle tekrar görmeyecek rotaların kilitlerine de yok VII, VII+, VIII,VIII+ dereceler vermekten, bu konuda biraz "yumuşak" davranmaktan çekinmez bu "hınzır" tırmanıcılar. Nasılsa yukarıdaki sebeplerle, tekrarları imkansiz gibi birsey olacaktır. O halde tarih sayfalarına girme hususunda "en" leri denemenin ne zarari olur ki? ;)

Yukarıdaki rota isimleri icin kusuruma bakilmaya. Rotaların, "kötü"lüğünü, yukarıdaki bağlamda topolara bakarak anlayabilirim ben. Ama "iyi"liği ve "zorluk derecelerinin onaylanması" ancak tırmanılarak olur. Sulagankaya 2'ye bu baglamda lafım olamaz, henuz tirmanmadim.

Ama tırmandığım rotalar için çok dürüstçe konusacak olursam, rota zorluklarıni belirlerken, "en zor" olma yolunda hic hata yapmadigimi inancla iddia edebilirim. :D

Ve iyi rotaların tekrarlarını sizden özlemle beklerim...

12 Haziran 2009 Cuma

Yeni kayalar


Evet! Harika yeni kayalar bulduk.

Bu kayalik bolgeyi bir kış vakti Agi ile dolaşırken keşfettik. Şehire hiç de uzak olmayan ama bir o kadar da iyi korunmuş, kirlenmemiş harika bir kaya bandı. Her nekadar kısa da olsalar ipli tırmanış icin harika catlaklar sahip bu mekanda, cok da harika bir kısa kaya potansiyeli var.

Biz gidip ufaktan tirmanmaya basladik ve tadina da doyamadik. Bu bolge kisa kaya icin ayiracagimiz kisa gunlerin vazgecilmez mekani olacak gibi gorunuyor. Ilerde paylasmaya devam edecegim.

Nerededir, nasil gidilir faslini ise geciyorum simdilik. Gormek, tirmanmak isteyen buyursun, birlikte gideriz tabii...

18 Mayıs 2009 Pazartesi

Karakaya'nin geleneksel senligi..


Bu yil üçüncüsü düzenlenen Karakaya tırmanış şenliğine katıldık yine.

Bu kez Nedim ile birlikte motorlarla gittiğimiz Karakaya'ya, yoldan geçerken uğrayıp aldığımız Hakan'ı da götürdük. Hem üç motor yol yapmak çok keyifliydi hem de bir yıl aradan sonra Karakaya'da tırmanmak.

Her seferinde olduğu gibi Tatar Sektor'un üzerinde oturup, batan gunesi seyretmek, Mehmet Abi ve diger arkadaslarla hasret gidermek yaptigimiz bin küsür km ye değdi dogrusu.

Organizasyon bir de teveccuh gosterip, slayt/video gosterisi yapmami istedi benden. Hisarcik ve geleneksel tirmanis üzerine birkaç kelime ettim ve videolar gosterildi. Anadosk'a ve emegi gecen herkese bu organizasyon ve teveccuhleri icin birkez daha tesekkur ederim.

11 Mayıs 2009 Pazartesi

Tırmanıcı?

Yeri gelmişken şu tırmanış terminolojisini yerli yerine koyalım!

Son yıllarda, bu "tırmanıcı" lafı çok kullanılmaya başlanır oldu. Eh "tırmanıcı" sayımız artıyor ya, ondan olsa gerek...

Tırmanıcı kelimesi kaba tabiriyle zaten herkes tarafında iyi kötü anlaşılabilir. Ama aslında kendine "tırmanıcı" diyenlerin, kendilerine yakıştırdıkları bu havalı sıfat üzerinde biraz düşünmeleri gerekir.

Kimlere tırmanıcı denir? Bunu ben de bilmiyorum, haddim de değil üstelik.

Ama şunu iyi biliyorum:
Bol bol konuşup, neredeyse hiç tırmanmayanlara "tırmanıcı" denmez.

Bir de ülkemizde en çok ihtiyaç duyduğumuz şekliyle;
Sadece spor tırmananlara, tırmanıcı degil, "spor tırmanıcı" denir.

Kapuzbaşı


Kayseri'nin Yahyalı ilçesinden, Kapuzbaşı Şelaleleri'ne doğru ilerlerken, artık Kapuzbaşı'na çok yaklaştığınızda başlayan bölgeye, sahip olduğu duvarlar, kayalar, şelaleler, çam ağaçları ve tırmanış imkanlarından dolayı "Türkiye'nin Yosemite'i" desek, hiç de abartmış olmayız diye düşünüyorum.

Bölgeye son gidişim üzerinden en az 10 yıl geçmişti. Geçtiğimiz Pazar günü ben, Agi, Nedim, Dursun ve Cüneyt Abi olarak, 3 motor üzerinde Kapuzbaşı yollarına düştük. Çamağaçları ile bezeli, kahverengi ırmağın gürül gürül aktığı bölgeye girdiğimizde bir an kendimi kaybettim. Fotoğraf çekmek için bir mola verdik ama ben o muhteşem duvarların büyüsüne kapılmış gitmiştim çoktan. Arkadaşlarımla ne konuştuğumuzu bile hatırlamıyorum.

Son on yılda değişen, olgunlaşan tırmanış anlayışım, on yıl önce görüp, belki de kıymetini bilemediğim bu bölgeyi tekrar yorumlamama neden olmuş ve beni büyük bir duygu karmaşasının içine itmişti.

Harika! Tek kelime ile "Harika!"

Peki tırmanış? Elbette! Öyle güzel, öyle muhteşem ki... Bu yaz fırsat buldukça gidip tırmanmaya çalışacağım. Katılmak isteyenleriniz olursa çok memnun olurum.

Bunun yanında büyük bir tehlikenin de kapıda olduğunu biliyorum. Ünlü sponsorlarıyla gazlanmış, tırmanış dünyasının "ünlü" "uzun spor rota yapıcıları" Türkiye'deki işbirlikçileriyle birlikte, buraya da el atmakta ve "ünlü" web sitelerinde kendi reklamlarını yapmakta gecikmeyecekler.

Cahil ve umarsız "tırmanış camiamız" bu haldeyken, bizlerin çabaları bu saldırıların karşısında durabilecek mi bilmiyorum. Böylesine büyük, böylesine gözü dönmüş bir harekete karşı tek başıma yapabileceğim birşey yok.

Tırmanış adına kendimi bildim bileli durduğum yeri koruyacak, dağların ve uzak, alakasız her türlü bölgenin boltlanması konusundaki karşı duruşumu sergilemeye devam edeceğim.

Hiç kimseye hissettirilmeden, el altından, gizlice ve utanmazca yapılan yapılan boltlamaları da vatan hainliği olarak görüyorum.

19 Ocak 2009 Pazartesi

Alpinist kapanıyor...


Dağcılık-Tırmanış dergilerinin tartışmasız en iyisi, her sayısı bir kilometre taşı olan Alpinist finansal çıkmaz yüzünden kapanıyor.

Önceliği her zaman içerik olan, amacı sektörel tüccarları memnun etmek değil, okuyucuyu doyurmak ve iyi işleri desteklemek olan dergi, bu haliyle ve maalesef daha fazla dayanamadı.

Bende sadece, hasbelkader elime geçmiş 2 sayısı olan Alpinist, farkını ve güzelliğini bana da hissettirmişti. Bu 2 sayıyı gerçekten birer başyapıtmışçasına farklı bir yerde tutuyorum.

Bizim biricik dergimiz Takoz'un da çektiği sıkıntıları düşününce insan daha çok üzülüyor.

İnternet güzel şey ve fakat iflahını kesiyor bu dergilerin :(

www.alpinist.com

17 Ocak 2009 Cumartesi

Dunyanin en uzun Tyrolean Travers'i


Bir grup çılgın Bulgar, dünyanın en uzun Tyrolean Traversi'ni gerçekleştirmek üzere 2008 yılı Eylül ayında bir araya gelirler. Hedef, Rila Daglari'ndaki iki buyuk tepe olan Maljovica ve Orlovec zirvelerini birleştirmektir.

1800 metrelik iki statik ipi, bu zirveler arasında taşımak ve germek, ekibin toplamda bir ayini alir. Gecerli rekor 900 metre civarlarindayken, Guinnes'e girmek icin yapilan bu girisim oldukça titiz bir çalışma gerektirmektedir. Dağcı, tırmanıcı ve fizikçilerden oluşan ekip, bütün hazırlıklarını yapar ve geçiş bir öğleden sonra saat 14:00'de başlar.

Ancak yapılan hesaplar gerilen bu iki ipin rüzgar nedeniyle birbirine dolaşmasını engelleyemez. Ve daha önce benzer tecrübeleri olan esas oğlanın traversi bitirmesi saat 21:00'i bulur. Karaya ayak bastığında rüzgar nedeniyle hipotermi eşiğinde ve emniyet kemerinin bacaklarına oturması yüzünden yürüyemez durumdadır.

Guinnes yetkilisi de geçişi baştan başa izler ve kaydeder.

Arkadaşım Svetlio, bu hikayeyi bana fotoğraflar ile anlattı ve videosunu birlikte izledik. İsimleri, yükseklikleri ve mesafeleri tam net hatırlayamadığım için üzgünüm ama Guinnes tarafından onaylanırsa zaten herşey tescillenmiş olacak.

Bununla beraber bazı noktaların kabul edilip edilmeyeceğini de bilemiyorlar. Bu aylarda Guinnes'in kararı belli olacak ancak Guinnes geçişin alçaktan yükseğe doğru ve yardımsız yapılması gerektiğini söylüyormuş. Ancak bu geçiş yüksekten alçağa doğru yapıldığı ve dolaşan ip yüzünden yardım verildiği için kabul olmama riski var.

Gerçekten büyük emek vermişler ve risk almışlar. Umarim Guinnes bu girişimi tanır ve amaçlarına ulaşmış olurlar.
(Örnek foto temsilidir, bu faaliyete ait değildir.)

10 Ocak 2009 Cumartesi

TARIH AFFETMEYECEK!


Iran'li dostlarimiz Demirkazik Kuzey Duvari'nda yeni rota acmak icin gelmisler.

Ya 3 ip boyu tatmin olmalarina yetmis ya da buzukleri 3. ipin sonunda patlamis olacak ki, geri donmusler.

5.11c/A3 !

Vay be! Ne etkileyici!

Ben simdi buna ne diyeyim, ne yazayim Allah askina? Bu duruma yorum getirecek kisi, durusu basindan beri belli ve hic degismemis biri olarak kesinlikle ben degilim. Ama dayanamiyorum...

Bu boktan isleri savunanlarin birsuru bahanesi var elbette...

En onemlisi de stil ve guvenilir eller!

Tecavuzun stili olur mu yahu?
Olursa da ancak tecavuz eden icin olur, tecavuze ugrayan icin degil!

Zavalli Demirkazik nerden bilecek sizin boltlari asagidan yukari giderken caktiginizi! Hem bu onemli mi ki onun icin bakalim!

5.11c/A3!... Yuzuncu metrede zort!

Allahim sen sabir ver yarabbim! Yaptiklari ya da yapamadiklari is igrenc ama bu ayri bir konu aslinda.

Onemli olan bu ise on ayak olanlarin yarattigi bu sonuctur! Ve bunun olacagi belliydi, herkes bunu soyledi!

Surec basladi iste, yaziklar olsun!

Aladaglar!

Hala temiz, hala bakir, hala dunya mirasi! Guzel, cekici, odakta!

Ve siz bu mirasin yipratilmasinda payi olanlar, unutmayin!

TARIH SIZI ASLA AFFETMEYECEK!

Kuru Aletleme :)


Sofya'daki son gunumuzde, Ulusal Spor Akademisi'nin yeni yapilan duvarinda duzenlenen Dry Tooling yarismasina gittik. Bu gayri resmi yarismaya cesitli sebeplerle katilim cok fazla olamamisti ama duvarin kendisi gercekten bir harikaydi. Kocaman bir salona kurulmus bu bouldering ve tirmanis duvarlari "tirmanis canavari yetistirme merkezi" olarak adlandirmayi uygun gorduk :P

Bu arada Bulgarlarin bir "Dry Tooling Milli Takimi" oldugunu ve bu takimin dunya klasmaninda 5. sirada oldugunu ogrenmekte beni epey sasirtti.

Bulgarlar tirmanista genel olarak oldukca iyiler. Bizim Serkan Ercan'in da Bulgaristan'da epey bir mesaisi oldugunu, kendini burada cok gelistirdigini duymustum.

Bununla beraber, bol spor tirmanisin getirdigi kirlilikte burada ziyadesiyle mevcut hani.
Burdan bir arkadasimiz beni bir tirmaniciyla tanistirmak istedigini soyleyerek bizi yemege davet etti. 2007'de El Capitan'a yaptiklari tirmanisin videosunu birlikte izleyip, hos bir aksam gecirdigimiz Miso ile konustugumuzda, catlak hatlarini bile boltlayan okuzler oldugunu ogrendim. Belki Miso'da bu aymazligin farkina Yosemite'ye gittiginde varmistir, bilemiyorum.

Biz de biraz Aladaglar'dan ve Hisarcik'tan konustuk. Fotograflari gorunce Hisarcik' a hasta oldu ve catlaksiz yuzeylerde tutamak olup olmadigini, yani boltlamaya uygun olup olmadigini sordu.

Gerekeni soyledim ve sukur ki gecenin sonu gelmisti.

Ama korkarim, benim gordugum ve hissettigim odur ki, eger bu bolt kullanimi ve kontrolu bir otorite altina alinamazsa, daglarimizin yerli-yabanci kisisel emel ve hirslara kurban olusunu izlemek zorunda kalacagiz.

Belki daha da kotusu, bunu tirmanis camiasi icin yaptiklarini soyleyen bu acgozlu yalancilara inaniyor gibi yapmak zorunda kalacagiz.

Boyana Buz Selalesi, Sofya


Ve nihayet, hayatimda ilk kez gercek bir buz selalesi tirmandim :)

Daha once Kaldi' da ve bir kac baska yerde birkac hamlelik verglas (yuzey buzu) gecisleri yapmistim ama ancak bu seferki gercek bir buz selalesi idi!

Birkac gun once, donup donmadigini gormek icin buraya yurumus ve bu selaleyi sevincle donmus olarak bulmustuk. Yer yer 35 metreye ulasan bu harika sey bizim Bulgar elemanlar icin cok da etkileyici degildi. Cunku yaklasik iki ip boyu giden cok daha buyuk bir buz selalesinden bahsediyorlardi. Artik bu sene ona vaktimiz kalmadi maalesef.

Eksik malzemelerimizi sagdan soldan bulusturarak -ki benim hicbir seyim yoktu :)- sabah yola dustuk. Bu kez gecen sefer yukari yurudugumuz patika yerine, benim onerimle arabayla Vitosha Dagi'nin uzerindeki bir dagevi bolgesine geldik ve patikadan asagi dogru yuruduk. Mevcut bolt ve sikkelerle istasyonu kurup asagi inerken ozellikle ortadaki yatay bolumde buzun oldukca ince oldugunu gorduk ve buranin cokme tehlikesini hissettik.

"Pekala, ilk kim gidiyor?" diye sordum. Galin;
"Sen misafirsin, once sen!" dedi gulerek/tirsarak :)
"I appreciate your hospitality" dedim yani "Misafirperverliginizi takdir ediyorum" gibi bisey...
Bizi pek iyi anlayamayan Filipa'nin, "hospitality' kelimesine yorumu bizi epey guldurdu;

"Don't worry, it's not that dangerous, you will not go to the hospital" :))))

Gercek buz tirmanisi cok harika bir deneyimdi dogrusu. Bunca dag, akarsu ve soguga sahip oldugumuz hale boyle buz selaleleri bulamayisimiz buyuk kayip maalesef. Dogu Anadolu'da birkac tane oldugunu biliyorum. Hatta Tunc ile de bir keresinde canli olarak gorup tekrar gelme hayali kurmustuk ama zamansizlik ve yol isleri gercekten cok zorlastiriyor.

Ogleden sonra cok agir bir kar yagisi basladi ama pek de dert etmiyorduk. Hele ben, oyle bir keyifle tirmaniyorum ki, arabanin lastikleri yazlikmis, yollar karla kapaniyomus! hic umurumda degildi. Her zamanki gibi en zon tirmanip tum malzemeyi temizleme isi yine bana kalmisti ama bu sefer gercekten cok memnun sekilde, elimdeki harika buz aletlerini tadina vararak, bu kez negatif kaya yuzeylerini de kullanarak, harbi dry tooling hesabi son tirmanisi yapiyorum.

Enfes!

Ve sonuc kara saplanmis koca bir Peugeot 406 SW ve yazlik lastiklerle dagdan inis....

Fotograflar burada...

5 Ocak 2009 Pazartesi

The Dome


Bu duvar, Sofya Universitesi Rektorluk!!! binasinin dort kosesinde bulunan 4 kubbeden birinin icine insaa edilmis. Bildiginiz, su oksitlenince yesile donup harika bir goruntu veren bakir kubbelerden iste..

Calisma saati olarak ya sabah 07:30-10:00 arasi gidebilir ya da aksam 17:00-21:00 arasi takilabilirsiniz. Gun ici, tirmanisi 'ders olarak alan' univerite ogrencilerine ait. Bu tarz duvarlara sahip her sehirde gorebileceginiz gibi tirmanicilar bir nevi android.

Dogrusu, ne bu plastik savascilarinin muthis performans gosterileri ne de salonun guzelligi degildi beni etkileyen. Ama sabahin o erken saatinde, islerine gitmeden evvel buraya gelip tirmanma azmini gosteren bu gencler cok hosuma gitti dogrusu. Yedi milyonluk Bulgaristan' da dagcilik ve tirmanis muthis sekilde kitlelere yayilmis. Kimi insanlar sadece bu salonda takilmaktan ibaret bile olsa tirmaniyor, hem de cok cok iyi tirmaniyor.

Benim de agzim, antrenmansizligin otesine gecmis, artik gucten dusmus ve agirlasmis vucudumla dotume dondu epey ama pek renk vermemeye calistim. Iyi kotu beni taniyan arkadaslarin gaziyla, tesadufen olusmus bir catlak rotasinda da, yeni yasaklar ;) ekleyerek, ellerimin sirtini biraz yuzdurmek pahasina yerel genclere, biz alpin irk Turklerin de neler yapabilecegine birkac ornek verdim. Ama bazi yerellerin guc ve dayanikliliklari gorulmeye degerdi dogrusu.

Neyse, eninde sonunda bir yapay duvar bu. Ne kadar kassam da yazacak cok bisey bulamiyorum hakkinda. Hangi yapay duvar, gercek bir kayaya dokunmak ve disarda olmak gibi hissettirebilir ki?

Bu konuda hemfikir oldugumuz birkac cok degerli arkadasimla konustugumuz gibi;

Eger tirmanis sadece boyle birsey olsaydi, muhtemelen tirmanmaz, gider daha heyecanli buldugum bir spor yapar, mesela golf falan oynardim!!!

3 Ocak 2009 Cumartesi

Kesif


Evet, bu tabii ki bizim kesfimiz degil ama Vitosha daginda cekilmis bu fotograf, sandiginiz sey :)

Orman icinde iki saatlik yuruyusle ulastik donup donmadigini gormek icin. Ardindan da 45 dakikalik bir yuruyusle dagin ust kisimlarindaki bir dagevine geldik. Baska bir yonden otomobille de ulasilabilen bu dag evi, hic alisik olmadigimiz konforlari sunmaktaydi bize. Oldukca ucuz fiyatlara corba, izgara cesitleri, bira vs bulabileceginiz bu dagevi ari kovani gibi kalabalikti dogrusu.

Tadini cikardik. Tavuk corbasi, lahana salatasi, bira ve 'kacamak' denilen misir puresini mideye indirdik ama benim aklim daha once hic tirmanma sansi bulamadigim bu gercek buz selalesini denemekte kalmisti.

Buz aleti bulabilirsek eger, onumuzdeki gunlerde tekrar gidecegiz umarim.

Campus Cat


Arkadaslarimiz Galin ve Filipa'nin Siyam kedisi Felix, campuste eksin halindeyken :)

2 Ocak 2009 Cuma

гаэ


Yilbasi gecesi icin Bulgaristan-Sirbistan sinirindaki Rui Dagi'na gittik. Bulgaristan' da mesafeler kisa ve heryere cabucak ulasilabiliyor. Yaklasik 1300 m yukseklikteki dagevinde, Sofya Universitesi Kurtarma Kolu uyelerinden yaklasik 30 kisi ile birlikte harika bir gece gecirdik. Saatler geceyarisini gosterdiginde arkadaslarimizin giristigi havai fisek gosterisi ve gurultusu nedeniyle once orman tutusacak, sonra da Sirp askerleri gelip bizi oyacak diye korktum dogrusu.

Cok sukur ikisi de olmadi.

Kisa bir sure icin de olsa, dunyanin uzaydan gorundugu gibi oldugunu sandim. Yani sinirlar ve siniflandirmalar olmadan.

Neyse...

Rui Dagi'na ulasmak icin geldigimiz yer olan Tran'dan bizi alacak kamyonu gordugumde oldukca sasirdim ve etkilendim. Kendimi bir an icin Bulgaristan'da degil, Pamirler'de hissettim. Yaklasik 1,5 saatlik yolculugu yapacagimiz kamyon 1965 model safkan bir GAZ'di. (Gorkovsky Avtomobilny Zavod).

4 ceker bu antik kamyonun marifetlerine sahit olmak harika bir deneyimdi dogrusu. Gectigimiz yol karli ve yer yer oldukca camurluydu. Her vites degisiminde acayip sesler cikaran, sanzimani birakacakmis gibi dusunduren bu alet yol boyu bana misin demeden devam etti. Sadece cok ciddi sekilde dik bir rampaya geldigimizde arac durdu ve sofor inip arkaya geldi ve bize; "Merak etmeyin inmeye gerek yok, sadece tutunun" dedi.

Aracin arkasi branali oldugu icin bizi bekleyen egimi goremiyordum ama arac cilginca homudanmaya ve biz egsoz gazina bulanmaya basladikca "roller coaster" in yerde gideninde oldugumuzu anladim.

Bozuk ergonomisi nedeniyle sofor kabinine bile binmenin teknik gerektirdigi bu arac belki de bu sebeplerle bu kadar guclu ve basarili olmus.

Rus makinalari icin, "her onarim ardindan biraz parca artar ama makina yurumeye devam eder" derler. Gecen kirk kusur yildir artan parcalar ne durumda bilemiyorum ama bu alet harika sekilde islemeye devam ediyor.