19 Aralık 2017 Salı

Tur kayağı takımı aldım

1995 yılında bir kış ayıydı.Yeni, acemi ve hevesli bir dağcı olarak Erciyes oteller bölgesinde otobüsten iner inmez ağır çantamı sırtlanmış ve kayak pistinin sağ kenarında, o zamanki T-Bar lift hattının hemen yanında kalmaya dikkat ederek, sert kar üzerinde yükselmeye başlamıştım. Henüz birkaç dakika yürümüştüm ki, boyu benim belim hizasına ancak yetişebilecek, 5 veya 6 yaşlarında küçük bir çocuk, ayağındaki kayaklarıyla benim yanımdan oldukça hızlı ama fevkalade de estetik bir şekilde öyle bir geçti ki, arkasından uzunca bakmadan edemedim.

Etkilenmiştim. Evet Kayseri'de yaşıyordum ama bilhassa o yıllarda, ''sanki sadece zenginlere özel''miş gibi düşündüğümüz kayak sporuna hep uzak kalmıştım. Çocukluğumda mahallemizdeki yokuşlarda kızakla epey bir mesaim olmuştu ama kayak işine öyle veya böyle hiç yaklaşamamış ve hatta düşünememiştim bile. Bununla beraber, televizyondaki kayak yarışlarını hep ilgiyle izlemiş, oturduğum yerde o izlediğim hareketleri içselleştirmiştim.

Hiç tereddüt etmedim. Dağda zaten yalnızdım ve muhtemelen Çobanini'nde kamp kurup yatacaktım. Hem dedim ya, iyi de bir spor izleyicisiydim. Kayma formu ve hareketleri zihnime kazınmıştı!

Geri döndüm ve bir çift kayak kiraladım. Ayağıma oldukça büyük ayakkabıları ile gayet de komiktim ama o gün zaten sadece ayakta kalmayı ve küçük (!) kayışlar yapmayı deneyecektim. Kayakları takmayı ve ayakta durmayı hemen becerdim. Eğimin belli belirsiz olduğu on metrelik bir alanda ilerlemeyi de başardım... Ee, peki?

Klasik ben işte. Hemen bilet alıp T-bar'a asıldım. Bana söylendiği gibi, bara hiç oturmadan, sadece beni çekmesine izin vererek, bir çırpıda birinci istasyona ulaştım. Çok güzeldi, hoşuma gitmişti. Hakkında söylenen ''ooo orası çok zordur, sadece profesyoneller(!) - ne demekse?- kayar'' abartmalarına kulak asmadan ikinci istasyona çıkan lifte geçtim. Kısa süre sonra eğim oldukça artmış, yamaç dikleşmiş, bulutlar güneşi kapatmaya ve hava serinlemeye başlamıştı. Evet, şartlar ve görüntü biraz moral bozucuydu ama sonrasında yıllar boyu yeni rotaların bilinmezliklerine dalarkenki düsturum gibi (Çok kasarsa sallanır ineriz. ne yani?), kayamasam da bir şekilde inerim nasıl olsa diye düşünerek en tepeye ulaştım.

Güneş tekrar kendini göstermişti ve sanki buradan aşağı kayabileceğimi bana fısıldıyordu. Ağır ağır kaymaya başladım. Evet, kayabiliyordum! Acemice de olsa, o televizyonda gördüğüm kayakçılara kendimi benzeterek inebiliyordum. Önce birinci istasyona, hemen ardından da daha da azalan eğimde çok daha rahat şekilde Beden Terbiyesi'nin önüne kadar indim.

Evet, kayakla ilk tanıştığım o gün, hiç kimseden bir ders veya eğitim almaksızın, ayağıma büyük ayakkabılar ve kiralık eski püskü kayaklarla, büyük bir cüret göstererek Erciyes'in ikinci istasyonuna kadar çıkmış ve ilk denememde ''hiç düşmeden'' aşağı inmiştim!

En büyük şansım ve gücüm, fotografik hafızamla ilk andan son ana kadar zihnimde canlandırdığım, gözlerimin önünde kaydırdığım o televizyondaki kayakçılardı. Müthiş bir sevinç, tatmin ve keyifle eve döndüm. Kayabiliyordum ve bu çok da kolay olmuştu!

Bu yazıda bomba gibi, harika bir tecrübe ve ilk kayış hikayesi okuduğunuzu düşünüyorsanız acele etmeyin derim.

Artık kayabiliyordum ya,  sabırsızlıkla geçirdiğim beş günün ardından soluğu tekrar Erciyes'te aldım. Hemen, bu sefer ayağıma çok daha iyi olan bir ayakkabı ve kayak kiraladım. Bir önceki hafta sonu ikinci istasyona kadar çıkmış ve hiç düşmeden, sevimli hayalet Casper misali süzülerek inmiştim ya! Hani herşey nefisti ya!

Cumartesi ve pazar, bütün inatçı kayma uğraşıma rağmen kıçım yerden KALKMADI! :)

Benim için çok komik bir anıdır bu. Kayakları ayağıma ilk kez geçirdiğim o gün, hep zihnimde tuttuğum ve birebir taklit ettiğim kayakçı imgesi ve şansım beni düşmekten korumuştu. Ertesi hafta ise kaymayı söktüğünü düşünen bir insanın rehaveti ile zihindeki o video uçmuş gitmiş ve ben sürekli yere kapaklanan komik bir zavallıya dönüşmüştüm.

Ondan sonra yıllar içinde kayışım kendince düzeldi, kendince bir yol edindi. Şu an bakıyorum, bu hikayenin üzerinden 23 yıl geçmiş! Şartlar, imkansızlıklar, ilgiler ve öncelikler nedeniyle kaydığım malzemeler ya hep kiralık ya da çevremden, abimden, arkadaşlarımdan ödünç aldıklarım oldu. Sonra nihayet, bundan 7-8 yıl evvel kendime bir çift iniş kayağı satın aldım Sofya'dan. Sokakta, ürünlerin yere serilerek satıldığı bir ikince el pazarından, yok fiyatına aldığım bu kayak da daha evvel kullanılmıştı. Hala evde severek tutarım ve hala büyük bir tatminle kullanırım bu kayakları.

Bu yazının ve uzun girişin sebebi, aşağıya yazacağım, yeni aldığım ve bir kamyon dolusu para ödediğim yeni tur kayağı takımımdan bahsetmek ve kayak takımıyla paralel olarak oldukça hafifleyen cüzdanımın üzdüğü moralimi düzeltmek. Nereden nereye misali. :) Hakkımdır değil mi onca yıldan sonra güzel bir kayak takımı almak. :)

''Yavrum hangisi en iyisi oluyor bakalım bunların? Meblağ mühim diil, sar bakiim sen ordan yanarlı dönerli bi takım!'' :D

Neyse, ciddi olalım. Kayalım bakalım, görelim.

Kayak rehberi bir arkadaşımın tavsiyesiyle Skisharki'ye gittim önce. Bulgaristan'da bu ciddilikte ayak analizi yapan ve ona göre kayak ayakkabısı veren başka bir mağaza yokmuş zaten. Benim arkadaşın da yakın arkadaşları olduklarından. sağ olsunlar ayaklarımı ve ayakkabıları detaylı çalıştılar. Ancak sadece ayakkabı sattıkları, kayak satmadıkları için sonuca pek yakın değildik maalesef.



 Kısaca, şunları aldım:


Dynafit TLT 7 Exp, Mondo 27, 1020 gr.

Dynafit SpeedFit 84, 167 cm, 1250 gr.


Dynafit TLT Radical FT 2.0, 630 gr.


70% Mohair, 30% Sentetik.


Dynafit 100 mm krampon, 120 gr.

Arva Neo, 3 anten, 230 gr.

Arva Patroller 24, 980 gr.


Arva. Lightweight 2.0, 150 gr.

25 Ekim 2017 Çarşamba

Cappadocia Trail 60K, 21.10.2017

Özelde koşu, genelde ise sportif anlamda çok da parlak geçmeyen ama yine de durumumdan mutsuz olmadığım bir sezonda, bu yılki Kapadokya patika yarışı gelmiş çatmıştı. Oldukça antrenmansızdım. Kaydımı uzun aylar evvelden yaptırmış olduğum bu güzel yarışta start almak ve süreyi çok umursamaksızın, sakin sakin de olsa bitirmeye niyetlenmiştim.

Arkadaşım Yekta Arı'nın da her istasyonda beni karşılayarak destek verdiği, istasyonlarda hiç durmadığım ve dolayısıyla da zaman kaybetmediğim bu yılki yarışı 9 saat 15 dakikayla bitirdim. 303 yarışmacı içinde genel klasmanda 138 ve yaş grubunda 44. olarak tamamladım.

Yarışın yarısına kadar, sözkonusu durumuma bakıldığında fena sayılmayacak bir hızda devam ettim ancak daha sonra dizlerimde başlayan ağrılar nedeniyle koşamadım, sadece yürüdüm. Akdağ istasyonundan sonraki son 10 km, stabilize yollar üzerinden devam ediyordu ve burada kayda değer iniş ve çıkışlar olmadığından dizlerim biraz daha rahatlamıştı ve koşabildim. Bu yıl istasyonlarda zaman kaybetmediğim için güzel bir avantajım vardı ama o uzun yürüyüşler bitirme süremi uzattı. Hiç önemli değil, çok sevdiğim bu bölgede, bir kez daha koştum.






14 Ağustos 2017 Pazartesi

Aladağlar Sky Trail 2017, 12.08.2017

Geçen yıl Kapadokya Trail'de burkulan bileğim yüzünden dört ay kadar ara vermek zorunda kaldığım koşmaya ilk fırsatta tekrar başlamış, değerli arkadaşım Kerem Topuz'un verdiği antrenman program desteği ile ileri kendi adıma yoluna koymuştum. Hazırlandığım ilk yarış 2017 Aladağlar Sky Trail idi. Geçen yıl bu yarışı bitirmiştim ve bu yıl en azından daha iyi bir süre yapmak umudundaydım. Antrenmanlara harfiyen uyuyordum ve yarış öncesi, antrenman mesafelerini, hacmini, yokuş antrenmanlarını artıracağımız döneme tam gelmiştik ki belirtilerini hissetiğim shin splints nedeniyle, yarıştan iki ay kadar önce bir anda antrenmanı kesmek zorunda kaldık.

Yarışa kadar, durumu görmek için ara ara yaptığım kısa ve yavaş koşular dışında, koşamadım. Yarış günü geldiğinde bacağım, bu açıdan iyileşmiş gibiydi ama antrenman programının en önemli kısmından mahrum kaldığım gibi daha evvelki kazanımlar da baltalanmıştı. Pek işe yarar bir malzeme değildim yani...

Yarış öncesi gece, bir şekilde hiç uyuyamadım. bunun benim için hiç iyi olmadığını biliyordum çünkü bu daha evvel de yaşadığım bir şeydi. Yine de iyimser bir şekilde (ve bu rahatlıkla da mümkündü) başlayıp bitirmeye ve herşeye rağmen de geçen yıldan daha iyi bir zaman yapmaya karar verdim. Kerem'in nasihatini hiç aklımdan çıkarmayarak, yavaş ve kontrollü başlamaya, gücümü yarışın sonlarına saklamaya ve yarışın son çeyreğinde her şeyimi vermeye niyetliydim.

Sabah 04:30'da start aldık, kendimce kontrollü ve yavaşça gidiyordum ama sonradan farkedeceğimiz şekliyle, daha da yavaş olmalıydım. Geçen yıl bir saat gibi ulaştığım Sokullupınar'a 45 dakikada, 3saatte vardığım Çelikbuyduran istasyonuna 2:45'te ulaştım. 3:32'de Emler zirvede ve 4 saatin hemen biraz üzerinde Direktaş'taydım.

Buraya kadar, benim şu anki durumum için daha yavaş gelmeliydim. Bu, yetersiz hazırlık ve uykusuzluk üzerine eklediğim 3. büyük hata idi.

Bu yarışta, daha evvel de gerçek anlamda denemeden GU jel kullanmak üzere yanıma almış ve farkında olmadan tüm enerji ihtiyacını bu jellere yüklemiştim. 4. hata!

Hemen hemen başka hiçbir şey yemedim, sadece bol sıvı aldim ama gerçekten de enerji rezervlerim hızla tükeniyordu. Ben hala farkında değildim.

MTA Tepe altına yaklaşırken performansımdan hiç memnun değildim. Üstelik oramı buramı da, psikolojik şekilde, ağrır gibi hisseder olmuştum. Geçen yıl oldukça rahat, hiç bu şekilde bitmiş gibi hissetmeksizin tırmandığım bu dik yüzeybu yıl müthiş acı verici ve yıkıcı bir etap olmuştu benim için. 6 saat civari ulaştığım zirvesinde, arkadaşım Elif Maviş'e bırakacağımdan bahsettim. O beni yüreklendirmeye çalıştı sağolsun. Evet, devam edebilir bitirebilirdim de ama öylesine yıkık bir haldeydim ki...

Ağır ağır inerken, bırakan başka koşucularla da karşılaştım. Onların problemi bozulan mideleriydi. benim midem sağlamdı ama pek takatim yoktu. Maden Yayla istasyonuna indik, burada da sadece içecek takviyesi vardı ve yiyecekler 4 km  ilerideki Karagöl istasyonundaydı. Zaten bırakmıştım ve aç da hissetmiyordum. Biraz dinlenip, ağır ağır Karagöl'e devam ettik. Bu arada bize yetişip geçenler oluyordu haliyle. Karagöl'e ulaşıp yayıldığımda, buranın zaman tahdidine daha yarım saat vardı, devam etsem bitirebilirdim ama çok acı çekerdim ve yaptığım işten nefret etmemeliydim.

Sonra eski dost Rambo (Ramazan Karamık) bizi pickup'ıyla Demirkazık Dağevi'ne ulaştırdı. Saat 15:00 civarlarıydı sanırım. Perişan haldeydim, duş alıp yemek  yedim. İnsanlar geliyor ve yarışı tamamlıyordu. Bu yıl, yarım saat da erken başlatılan yarışın toplam süresi de böylelikle uzatılmış ve 12:30' süre ile saat 17:00'de finish olmuştu. Geçen yıla göre bitiren sayısı ve oranı çok  daha yüksekti. bunlara şahit olurken insanın içinde bir hayıflanma olmuyor, "ben de bitirebilirdim aslında" düşüncesi geçmiyor değil. Ama sıralanmış büyük hatalarım yüzünden, inat etmemem ve bu işlerden keyif alma zorunluluğunu unutmamam gerekiyordu.

Sonuç:
1. İyi hazırlanamadım ( Yarıştan iki ay önceki sakatlık başlangıcı en büyük etkendi)
2. Onceki gece uyuyamamış olmam önemli bir etken
3. Mevcut şartlarım için yeterince yavaş ve enerji açısından ekonomik olamadım
4. Beslenmede çok büyük yanlışlıklar. Sanırım en büyük faktör de buydu.

9 Şubat 2017 Perşembe

Uzundere 2017


Yıllar önce Doğubeyazıt'ın bir yerlerinde Tunç (Fındık) ile uzun uzun konuşmuş ve bu bölgede kesinlikle çok güzel buz şelaleleri bulunduğundan emin olduğumuzu söylemiştik. Hayal etmiştik.

O zamanlar, genelde bilinen birkaç fakir oluşum dışında bilinen pek birşey yoktu.

Ardından, Karadeniz bölgesinin sularının, soğuk Doğu Anadolu'ya aktığı aktığı yerlerden biri olan Uzundere ve çevresindeki harika şelaleler bulundu/gün yüzüne çıktı.

İlk çalıştayın yapıldığı yıldan beri, birçok kişisel sebep nedeniyle gitme fırsatım olmadı. Eh, bir de buz bu, sezonu kısa olabiliyor. İlgili zamanda gittin gittin, sonrasında tırmanış yalan olur.

Bu yıl bir şekilde, benim eski saz arkadaşlarımla yolumu düşürdüm oraya. Yıllar önce bu işler için yeni aldığım ve hiç kullanamadığım kramponlarımı ve sadece birkaç kez kayada kullanabildiğim kazmalarımı "hayırladım".

Zaten çok acemisi olduğumuz buz tırmanışı konusunda, bir de sıfır antrenman/kondüsyon durumu eklenince çok rahat tırmanamadım ama yine de çok güzeldi. Bütün bölge ve şelalelere ek olarak -henüz tırmanamamış olsak da- Cevizli Köyü'ndeki şelaleler fantastikti!

Seneye bakalım....




Tortum Gölü


30 Ocak 2017 Pazartesi

Bilekte ağrı

22 Ekim 2016' da Kapadokya Trail 60K'yı koşarken, 19. km de sol ayak bileğimi fena burkmuş ama buna rağmen yarışın kalan 42 km sini bitirebilmiştim.

Çok net hatırlamıyorum tarihi ama 10 gün kadar sonra, tekrar hafif bir koşuya çıkmayı denedim, bileğim ağrıyordu. Daha sonra yine aralar vererek yaptığım her denemede, ağrım vardı. Her ne kadar ağrı azalıyor idiyse de, bugün itibariyle  neredeyse 3,5 ay olacak sürede hiç birşey yapamadım.

Erciyes Üniversitesi'ndeki bir spor hekimini gördüm. Muayene ve yoklama sonrasında (sırasında ben de acı hissetmedim) doktor, hiçbir problem göremediğini ancak kıkırdak lezyonu ihtimali bulunduğunu söyledi ve beni MR'a yöneltti.

Bir hafta sonra çıkan sonuç, kıkırdak üzerinde 6 mm'lik nodüler görüntüden bahsediyordu. Doktor bu sefer sadece parmağıyla o noktaya dokundu ve canım acıdı.

Bunun tedavisi olmadığını (?), birlikte yaşamak zorunda olduğumu, inişlerde acıtacağını söyledi. Lastik bant egzersizi verdi. Bir link.

Havalar berbat burada, halen koşabilmiş değilim. Ancak sakatlanma sonrası geç de olsa hep iyiye gidiş nedeniyle umutsuz da olmak istemiyorum. Havaların açması için biraz daha zaman veriyorum, sonrasında hafiften başlamak istiyorum.

Bu arada, bilegime de yardımcı olur umuduyla yüzmeye başladım. 

Bakalim....