18 Mayıs 2009 Pazartesi

Karakaya'nin geleneksel senligi..


Bu yil üçüncüsü düzenlenen Karakaya tırmanış şenliğine katıldık yine.

Bu kez Nedim ile birlikte motorlarla gittiğimiz Karakaya'ya, yoldan geçerken uğrayıp aldığımız Hakan'ı da götürdük. Hem üç motor yol yapmak çok keyifliydi hem de bir yıl aradan sonra Karakaya'da tırmanmak.

Her seferinde olduğu gibi Tatar Sektor'un üzerinde oturup, batan gunesi seyretmek, Mehmet Abi ve diger arkadaslarla hasret gidermek yaptigimiz bin küsür km ye değdi dogrusu.

Organizasyon bir de teveccuh gosterip, slayt/video gosterisi yapmami istedi benden. Hisarcik ve geleneksel tirmanis üzerine birkaç kelime ettim ve videolar gosterildi. Anadosk'a ve emegi gecen herkese bu organizasyon ve teveccuhleri icin birkez daha tesekkur ederim.

11 Mayıs 2009 Pazartesi

Tırmanıcı?

Yeri gelmişken şu tırmanış terminolojisini yerli yerine koyalım!

Son yıllarda, bu "tırmanıcı" lafı çok kullanılmaya başlanır oldu. Eh "tırmanıcı" sayımız artıyor ya, ondan olsa gerek...

Tırmanıcı kelimesi kaba tabiriyle zaten herkes tarafında iyi kötü anlaşılabilir. Ama aslında kendine "tırmanıcı" diyenlerin, kendilerine yakıştırdıkları bu havalı sıfat üzerinde biraz düşünmeleri gerekir.

Kimlere tırmanıcı denir? Bunu ben de bilmiyorum, haddim de değil üstelik.

Ama şunu iyi biliyorum:
Bol bol konuşup, neredeyse hiç tırmanmayanlara "tırmanıcı" denmez.

Bir de ülkemizde en çok ihtiyaç duyduğumuz şekliyle;
Sadece spor tırmananlara, tırmanıcı degil, "spor tırmanıcı" denir.

Kapuzbaşı


Kayseri'nin Yahyalı ilçesinden, Kapuzbaşı Şelaleleri'ne doğru ilerlerken, artık Kapuzbaşı'na çok yaklaştığınızda başlayan bölgeye, sahip olduğu duvarlar, kayalar, şelaleler, çam ağaçları ve tırmanış imkanlarından dolayı "Türkiye'nin Yosemite'i" desek, hiç de abartmış olmayız diye düşünüyorum.

Bölgeye son gidişim üzerinden en az 10 yıl geçmişti. Geçtiğimiz Pazar günü ben, Agi, Nedim, Dursun ve Cüneyt Abi olarak, 3 motor üzerinde Kapuzbaşı yollarına düştük. Çamağaçları ile bezeli, kahverengi ırmağın gürül gürül aktığı bölgeye girdiğimizde bir an kendimi kaybettim. Fotoğraf çekmek için bir mola verdik ama ben o muhteşem duvarların büyüsüne kapılmış gitmiştim çoktan. Arkadaşlarımla ne konuştuğumuzu bile hatırlamıyorum.

Son on yılda değişen, olgunlaşan tırmanış anlayışım, on yıl önce görüp, belki de kıymetini bilemediğim bu bölgeyi tekrar yorumlamama neden olmuş ve beni büyük bir duygu karmaşasının içine itmişti.

Harika! Tek kelime ile "Harika!"

Peki tırmanış? Elbette! Öyle güzel, öyle muhteşem ki... Bu yaz fırsat buldukça gidip tırmanmaya çalışacağım. Katılmak isteyenleriniz olursa çok memnun olurum.

Bunun yanında büyük bir tehlikenin de kapıda olduğunu biliyorum. Ünlü sponsorlarıyla gazlanmış, tırmanış dünyasının "ünlü" "uzun spor rota yapıcıları" Türkiye'deki işbirlikçileriyle birlikte, buraya da el atmakta ve "ünlü" web sitelerinde kendi reklamlarını yapmakta gecikmeyecekler.

Cahil ve umarsız "tırmanış camiamız" bu haldeyken, bizlerin çabaları bu saldırıların karşısında durabilecek mi bilmiyorum. Böylesine büyük, böylesine gözü dönmüş bir harekete karşı tek başıma yapabileceğim birşey yok.

Tırmanış adına kendimi bildim bileli durduğum yeri koruyacak, dağların ve uzak, alakasız her türlü bölgenin boltlanması konusundaki karşı duruşumu sergilemeye devam edeceğim.

Hiç kimseye hissettirilmeden, el altından, gizlice ve utanmazca yapılan yapılan boltlamaları da vatan hainliği olarak görüyorum.