21 Kasım 2015 Cumartesi

20 Kasım 2015 Cuma

İPEK YOLU


SOL KROŞE


Büyük Demirkazık Kuzey Duvari yeni hat denemesi...

8 Kasım 2015 Pazar

Cactus Run 2015, Sofya

Bugün Sofya'da, Pancarevo Baraj Gölü yakınlarında düzenlenen bir yarışma/organizasyona katıldım.



Bence çok güzel bir ortamda, 7, 14 ve 21 km olarak belirlenen üç uzunlukta bir yarıştı.




Parkurun ilk yarısı, düz diyebileceğimiz bir 3,5 km den oluşurken, diğer yarısı tırmanışlar ve in/çık'larla dolu bir patikaydı. Burada iki tur attıktan sonra, biz 21 km koşucularını ters çevirip, iniş yaptığımız patikaya yönlendirdiler, o düz 3,5 km ye hiç girmedik.

Baldırlarımdaki agrılardan dolayı, 7 km ardından bırakabileceğimi, öncesinde düşünmüş olmama rağmen şanslıydım, devam ettim ve 21 km etabı tamamladım. Oldukça yavaştım ama güzel olan şey, yarışı bitirmiş olmamdı.











27 Ekim 2015 Salı

Bisikletle gezinti

25 Ekim 2015 Pazar gunu, bisiklete binmek uzere arkadasim Ivo ile sozlesmistik. Sabah 05:00'te beni almak uzere geldi ve bisikletleri Land Cruiser'a yukledik. Bir gün önce şifayı kapmış ve fiziksel olarak kırık haldeydim ama 140 km mesafeyi araç ile geçip Yakoruda'ya ulaştık. Aracı parkedip hızla hazırlıkları tamamladık ve saat 8 gibi bisikletlere atladık.

Takip edeceğimiz yol buradan itibaren tamamen bir tırmanış şeklindeydi ve her yer kırağıdan dolayı bembeyaz görünürken, 0 derece ısıda tırmanışa başlamaktan, ısınma umuduyla şikayetçi değildik.

20 ya da 25 km kadar asfalttan yukseldik ve  bu mesafe içinde çok ciddi irtifa kazandık.










Ardından stabilize yol başladı ancak yolun büyük bölümü çok sert ve kırıcı taş etaplardan oluşuyordu. Her ne kadar tırmanmaya devam ediyor olsak da bu durum hem hızımızı düşürüyor hem de sürüşü zorlaştırıyordu. Böylesine uzun tırmanışlarda, bazen vitesi bir tık yukarı alabilmek bile  toplam süreye sonuçta etki ediyor. Bu anlamda yavaş tırmandık diyebilirim.






Artık ikimizin de quadricepsler, sürekli tırmanmaktan ağlayarak yalvarmaya başlamıştı ki 55 km civarı ve 15:00 gibi, 2000 m civarindaki Belmeken Baraj Gölü'ne ulaştık. Burada biraz daha uzunca bir mola verip, beslendik. Kasları rahatlatmaya çalıştık ve hem havanın soguyor oluşu hem de büyük ölçüde yokuş aşağı ve hızlı inecek olmamızdan dolayı, neyimiz varsa üzerimize giydik.




Ara ara yine yokuş çıkışlar olduysa da oldukça tempolu, hızlı ve buz kesilmiş olarak Yundola'ya indik. Ivo'nun mantıklı ve yerinde önerisiyle sıcak ve ballı çay içmek üzere mola verdik. Bu noktada, pili azalmış olan saatin kaydını riske etmemek için günün buraya kadar olan kısmını kaydettim. Ne zaman pilin biteceğini bilemediğimden, saati tekrar kayıt konumuna almadım ama buradan sonra bir 24 km kadar daha, asfalt üzerinde ve karanlıkta pedal basarak araca döndük.

Toplamda 89 km gibi bir yol pedallamıştık. Bu benim bisiklet hayatımda yaptığım en uzun yol olmakla birlikte en zorlu sürüşlerden biriydi. Ivo benden daha çok bisiklete binen birisi ve o bunun benzeri veya daha uzun yollar da yapmıştı elbet. Ancak zemin ve yokuş zorluğu hakkında o da kendi kişisel tarihinin en zorlu sürüşü oldugundan bahsetti.

Neyse, bunlar çok önemli değil. Güzel bir gündü, bisiklete bindik, kendimizi yorduk ve rahatladık. :)




17 Ağustos 2015 Pazartesi

Aladağlar Sky Trail 2015

Her ne kadar en baştan, 8 ay önce kayıt yaptırmış ve zamanı gelinceye dek yeterince hazırlanabileceğimi düşünmüş olsam da, Agustos ayı ortalarına yaklaşırken maalesef hiç mi hiç hazır değildim. Evet, Raidlight ana sponsorluğu, Ordos ve Argeus organizasyonuyla hazırlanan Aladağlar Sky Trail zamanı gelmiş çatmıştı. Bense kelimenin tam anlamıyla "sıfır" hazırlık durumundaydım ve son aylarım yoğun bir bel ve omuz ağrısıyla ziyan olmuştu.

Yarıştan üç gün kadar önce, aracım tırmanış malzemeleri, kamp malzemeleri, masa, sandalye ve bisikletle yüklü vaziyette Aladağlar'a, daha çok tırmanış amaçlı şekilde ulaştım ve Çukurbağ Köyü'ndeki Aladağlar Camping'e yerleştim. Burası dost ve arkadaşlarla doluydu. Detaya girip yazmayacağım ama hepsine varlıkları için teşekkür ederim.

Tabi bu arada, benim bu şartlardaki yarışla ilgili ana kararım, hiç olmazsa start almak ve havayı koklamak şeklindeydi. Diğer yarışmacıların ve arkadaşlarımın da ne kadar iyi hazırlandıklarını gördükten sonra yarışın tahmin ettiğimden de zor olacağı kesinleşti.

Bir gün önce


"Baslarsan, bitirirsin", "Seni biliyoruz", "Dağda 45 km mesafe sadece yuruyerek bile 12 saatte biter" vb, yüksek tahrikli gazlamaları aldıktan sonra bile, 3723 m. lik Emler zirveye tırmanacak, ardından tekrar 3000 m civarlarındaki Yedigöller'e inip ardından tekrar 3400 m civarlarındaki MTA Tepe'nin üzerinden geçecek olan bu yarış 45 km yi 12 saatte tamamlamayı gerektiriyordu.

Yarıştan hemen önceki gece uyku tutmadı, sadece sabaha karşı 1 saat uyuyabildim. Bu durumu, 20 yıldan fazla bir zaman önce dağcılığa ilk başladığım zamanlardan beri yaşamamış ve hatta hissiyatını unutmuştum.



Uyuyamadım, çünkü sebep sadece yarışın oldukça zorlu olması değil, benim gariban, yerlerde gezen fiziki durumumdu.

Start almaya, Demirkazık Köyü'nden Çelikbuyduran'a kadar üç saat civarı bir sürede çıkabilirsem eğer, burada kendimi dinlemeye ve dönüp dönmemeyi orada saptamaya karar verdim.



15 Ağustos 2015 günü sabah saat 06:00'da start aldık. Kayıt yaptıran toplam 160 sporcu içinden 111'i start çizgisindeydi ve elbette fit grup bu noktadan itibaren koşamaya ve bizden ayrılmaya başladı.

Bense en arkadan ve yürüyerek başladım. Daha sonra ve bilhassa eğimde yükseldikçe kendimce bir tempo tutturdum ve hatırı sayılır bir grubun önüne geçebildim. Çelikbuyduran'a kadar bu şekilde ve iyi hissederek devam ettim. Çelikbuyduran CP'de hızla bir şeyler atıştırırken, orada gönüllü olan Bora Maviş'in yüzünde kocaman bir gülümsemeyle beni kucaklaması müthiş bir motivasyon oldu.

Devam edip Emler Zirve'ye ulaştım. Burada da aynı sıcak karşılama Alper (Kobra) Kabran'dan geldi. Buraya kadar herşey "benim  açımdan" fevkalade gidiyor ve CP'lere zaman tasarrufu yapmış olarak girmemi sağlıyordu. Bu şekilde, her ne kadar sonlara doğru çok yorulacak olsam da yarışı 12 saat limiti içinde tamamlayabilecek gibiydim.

Ardından Emler'in sırt hattını devam ettim ve bir müddet sonra aşağı doğru inmeye başladım.

Ve işte bu kısımda antrenmansızlık ve hazırlıksızlığın ilk işareti flaş yapmaya başladı. Ameliyatlı dizim ve antrenmansız zavallı bacaklarım yokuş aşağı hızlanmama imkan vermiyordu. Elbette ki hızlanabilirdim ancak mevcut bu durum kötü bir bilek burkma ve sakatlanmanın habercisiydi. En azından bunu öngörecek kadar tecrübe sahibiydim.

Yukarı çıkışta bir bir geçtiğim hemen herkes aşağı inerken beni geçti. Bu oldukça moral bozucu bir durumdu ancak yine de Direktaş CP'ne 1 saat kazanımı koruyarak ulaştım.

Direktaş ardından, Hasta Hoca'nın Yurdu'na devam ettim. Buradan Maden CP'ne ulaşmak için MTA Tepe'ye yükselen uzun yamaca sardırdım. Burada da  aramızda büyük mesafe olan, sanırım 4 yada 5 kişiyi yakalayıp geçtim. Zirvede bir dost yüz ve sıcak kucaklama daha beni bekliyordu. Arif Mithat Amca.

Vakit kaybetmeden aşağı yollandım. Durum yine aynıydı, iniş  benim için dik ve uzundu. Elbette çok sayıda koşucu burada beni geçti. Bilhassa düzde ve hafif yokuş aşağı koşabilmek için kendimi hala uygun hissetsem de, kondüsyon eksikliği ayak bileklerim ve dizlerimi, adımlarda korumama kesinlikle izin vermiyordu. Yürümeli ve bacaklarıma çok yoğun şekilde konsantre olmalıydım.

Bu beni gerçekten yavaşlatıyordu ve koşunun bundan sonrası tamamen iniş yönlüydü. Evet, bu aslında işi kolaylaştıran bir durumdu ama bu benim için geçerli değildi.

26. km civarlarındaki Maden CP'ne (Meydan Yayla) ulaştım. Organizatorun bu etap (Direktas-Maden) için verdiği yaklaşık 9 km mesafeye inanamadım, hala da inanmıyorum. Kesinlikle ciddi miktarda daha uzundu. Bu yanıltıcı bilgi nedeniyle cepteki 1 saati de iyi kullanamadım. Maden CP'de sanırım bunun büyük kısmı belki de tamamını harcamıştım.

Devam ettim, Karagöl üzerinden aşağıya doğru inişi sürdürdüm. Çok hoş, benim için ferahlatıcı bir yağmur altında, kendime hakim olmaya çalışarak devam ettim.

Çok yavaşlamış ve zaman harcar olmuştum ama keyfim gerçekten yerindeydi. İnsanlar beni sollamaya devam ediyorlardı ama ben hiç dert etmiyordum. Kendimi bulutların üzerinde gibi hissediyordum.

Bir süre sonra, Pınarbaşı CP'e zamanında girebilmek için son yarım saatim kalmışken Duygu Başoğlu bana yetişti. Güzel bir sohbetle yürümeye devam ettik. CP'e gecikeceğimiz belliydi ancak bir önceki CP'de Duygu'ya, "biraz gecikmeye tolerans sağlanabileceği" söylenmişti.

Çok rehavete kapılmamış olsak da Pınarbaşı CP'e 23 dk geç girdik. "Son CP olduğu için10 dk ya kadar tolerans tanıyacaktık" dediler ve haliyle burada bizim yarışımız da sonlandı.




Son yıllarda yaşadığım ameliyat ve kaza benzeri olayların ardından, kesinlikle hiç bir şekilde hazırlanamadığım, Aladağlar'ın 3000 m üzerine çıkan, 45 km lik böyle bir yarışın, 35 km sini  11 saatte tamamlamış olmak benim için gerçekten harika bir kişisel tatmin, keyif ve zafer anlamı taşıyordu. Son 10 km için traktör römorkuna bu tatmin ile bindim.

Dağevi'ne geldiğimizde meraklanmış sevgili arkadaşlarım grup halinde beni bekliyorlar, çok içten bir şekilde ve biraz da hayretle beni kucaklıyorlardı.

Hepinizi çok seviyorum, iyi ki varsınız!

Yarışın birincisi, bu 45 km'yi 5,5 saat gibi ve arkadaşlarım da 9 saat civarları bitirmişlerdi. Ben bitirememiştim evet ama bu faaliyetle gerçekten hayatta olduğumu, henüz bitmediğimi hissettim. Harika bir duygu!

Final Sıralaması






NoStationTotal
Distance (km)
Distance to
Next Station (km)
Total
Ascent (m)
Ascent to
Next Station (m)
Total
Descent (m)
Descent to
Next Station (m)
Time
Limit (hrs)
Facilities
StartDemirkazik Village-11.9-1860-110-
1.Celikbuyduran11.95.718603401106705:00
2.Direktas17.69.122006107806656:30
3.Maden Yayla26.78.6281016514459459:00
4.Pinarbasi35.310.42975130239071510:30
FinishDemirkazik Village45.70.03105-3105-12:00



10 Ağustos 2015 Pazartesi

Haber pek komik!

Ama komik detaylarına girmeyeceğim.

İran'lılar, başladıkları bir yarım işi "tamamlamak" için tekrar gelmişler. Başladıkları iş mi? Bakın 2009'da burada ne yazmışım.

Şu sıcakta, akşam akşam hiç güleceğim yoktu! :)))

18 Ay sonra...



6 Agustos 2015 geç öğleden sonrasi, arabama binip Erciyes Sutdonduran Yaylasi'na ciktim. Artik, küçük otomobillerin bile rahatlikla çıkabileceği bir toprak yol mevcut.



Kısa aksamüstünü, çevrede takılarak geçirdim ve gecelemek üzere tekrar araca bindim. Çadır kurmakla uğraşmak istemiyor ve araç ile gelmiş ve yalnizken de bu konforu kullanmak istiyordum.





Yemek yapma, rahat rahat oturarak yemek yeme gibi işleri hallettikten sonra, uzunca kitap okuyup arka koltuğa kıvrıldım ve kendimi uykuya bıraktım. Gayet rahat bir uykuydu. Öyle ki, bir ara uyandığımda saate baktım ve 04:30 olduğunu farkettim. Geç bile sayılırdı,çadırda yatıyor olsam, gece boyu defalarca kez uyanırdım herhalde.

Su ısıttım, yarım fincan kahve içtim ve yola düştüm. Gecenin karanlığı kırılmaya başlamıştı ve fenere ihtiyaç duymaksızın işlerimi halledebiliyor, önümü görebiliyordum.

Yükseldim, kuzay yamacı sağ tarafında bulunan kar-buz kulvarına sardırdım. Bir süre sonra yukarıdaki bele ulaştım ve burada krampon, kazma gibi aletlerden kurtularak birşeyler yedim. Ardından sırt hattını takip ederek, 7 Agustos 2015 tarihinde, bir kez daha zirveye ulaştım.

Bilirsiniz, bu ve benzeri çıkışlar genelde çok yazmaya deger gelmez bana. Ancak bunun soyle bir anlamı vardi: 22 Subat 2014'te gecirdigim kazanın 18 ay ardindan, daha evvel yapmaya kabil olsam da bir sekilde ve cesitli sebeplerle ilk kez gercek anlamda bir dağa dönüyordum. Kendimle yalniz kalıyor, doğayı tanıyor, alpinizmi yeniden yaşıyordum. Alpinizme dair çok basit bazı şeyler de bile ne denli köreldiğimi, paslandığımı farkettim.

Dağ -benim için- harikaydi! Soğuk değildi, sıcak değildi. Güneş yoktu, yağmur yoktu, rüzgar yoktu. Enfesti.




25 Temmuz 2015 Cumartesi

Honda CRF1000L Africa Twin



Hemen hicbir yeni motor/otomobil ben de hayranlik/asiri begenme tepkisi olusturmaz zaten. Begenemedigim. gozume, gonlume hos gelmeyen yanlar buluveririm elbet. Ama sonradan sonraya, daha cok begenmeye baslarim. Bilmiyorum, belki de bu benim kisisel "defom".

Genel anlamiyla olumlu ve olumsuz soylenenler, DCT elestirileri, "990 yapmis adamlar abi" argumanlarinin hepsi bir kenara, Japonlarda gormus oldugum guzel sey,  bir kez daha tekrarlanmis.

2015 yilinin gerekleri (estetik kaygi, teknolojik deger vs) elbette yer almis ama gorgusuzce bir frapanliga kacilmamis. Iste bence en onemli nokta burasi! Yoksa "AT efsanesi" "Airhead GS efsanesi" vs hikaye bence.


Honda bunu daha guclu yapamaz miydi?
Honda bunu daha buyuk hacimde yapamaz miydi?
"Hem hacmi buyuk olsun, hem 150+ Hp olsun, hem de "en (!?)" olsun" dememisler. Guzelligi burada bence, tevazu var!

Sibumi'yi bilir misiniz?

Bence bu motoru ve mantigini guzel anlatan bir felsefe...

"olagan gorunum altinda yatan gizli ustunluk...
o kadar dogru bir soz ki, cesaretle soylenmesine gerek yok...
o kadar dokunakli bir olay ki, guzel olmasina gerek yok...
o kadar gercek ki, sahici olmasina gerek yok...
bilgiden cok anlayis...
ifade dolu bir sessizlik...
kendini kanitlama geregi duymayan alcakgonulluluk...
zarif bir basitlik...
buyuk bir ruhsal rahatlik ama pasiflik degil...
hakimiyet pesinde olmayan otorite...
elde edilemeyen ancak kesfedilen...
bilgilerden gecip basitlige varmis..."

Detay ve foto kaynagi mcnnews

14 Temmuz 2015 Salı

Aleko - Bistritsa, 12.07.2015

Yeni bir bisiklet edindim.

Amacima ve butceme uygun, XC yapisindan ve ozellikler acisindan epey yuklu birsey...


Ufak tefek ayarlari yaptiktan sonra, ilk surus olarak Sofya'da Vitosha Dagi uzerindeki Aleko Dag Evi'nden asagi, Bistritsa Koyu'ne dogru inmek istedim.

Vitosha uzerinde pek cok bisiklet rotasi ve yuruyus patikalari var. Uzunluk ve zorluk acisindan hangisini sececegime karar vermek zor olmadi aslinda ama bunun pek de dogru olmadigini sonra gorecektim. "Ilk surus kisa ve yokus asagi olsun cok yormasin" diye dusunmustum cunku.

Derken, Alman Lidl marketlerinin guzel bir hizmeti olan servis otobusune bindim.




Bir saatlik yolculuk ardindan otobusten indim ve sectigim rotaya dogru yoneldim.



Onceleri, gerek bindigim servis ve gerekse butun dag bisikletli ve yuruyuscu doluyken, girdigim patikanin oldukca issiz ve bozuk zeminli olmasi bir soru isareti olusturmadi degil. "Bir sure sonra acilir, duzelir herhalde" diye dusundum.


Devam ettikce cok guzel yerlere geldim elbette, nefisti.





Derken, bir sure sonra bu guzel cevreye cok bakamaz, patikayi bile goremez oldum. Benim boyumdaki otlar patikayi kapatmis, gormeyi takip etmeyi zorlastirmisti. Ama asil problem de bu degildi toplamda 40'a yakin yerde devrilen cam agaclariyla patika kesilmisti. Bisikleti sirtlanmak veya agacin altindan gecirmek zorunda kaldim. Surus yalan oldu yani.





Burasi bir milli park oldugundan hicbir sekilde agac kesilemiyor. Sonra yol biraz acilir gibi oldu.



Tam keyif almaya basliyordum ki... Bir kucuk kanal uzerinden sicradim, arka tekeri diger yanda tasa caktim ve:





Anladigim/ogrendigim konular;
- Butun dag bisikletci doluyken neden ben burada yalnizim?
- Kendinden yapisan yama kullanmakla vaktini ve eforunu araya vermeyeceksin
- Yeni bisiklet cazir cuzur nasil cizilir

Sonuc, herseye ragmen keyifli ve guzeldi. Evden-eve toplam 35 km nin  cok buyuk kismini yokus asagi yaptigimdan hic yorucu olmadi. Tabi bisikleti indir kaldi yaptigim kisimlarin haybeye enerji sarfiyatini saymazsak...