16 Haziran 2008 Pazartesi

Mystic Posse


Üç yıl kadar önceydi. Arkadaşım Chad'in getirdiği Cimbar fotoğraflari içinde bir tanesi gözüme fena takılmıştı. Bir fotoğraf karesinin sağ kenarına sıkışmış, muhteşem gri kaya üzeride duvar boyu yükselen harika bir çatlak! Fotoğrafı görür görmez heyacanlanmış, "Gidip bunu denemeliyiz adamım!" demiştim. Ama Chad, rotanın girişinde emniyetsiz etaplar olduğunu ve çatlağa ulaşmanın çok zor olduğunu söylemişti. Biliyordum, hiçbir rota için altına gidip, şansını denemeden ahkam kesmemelisin. Ama bir şekilde bu tecrübeli arkadaşımın sözünü dinlemiş, biraz da zamansızlıktan birlikte gidip rotaya bakamamıştık.

Ama bu hat, ilk gördüğüm andan itibaren zihnime yerleşmişti bir kere. Muhteşem bir tırmanış olacağını seziyordum.

İki yıl sonra, yani geçen yaz, yine Chad ve Mary ile birlikte, zihnimizdeki bir başka güzel hat için Cimbar'in beyaz renkli, sudan parlamış zemin taşları üzerinde sekiyorduk. Deneyeceğimiz hatta yaklaşmıştık ki...

Fotoğrafta gördüğüm bu harika dihedrali bu kez çıplak gözlerimle gördüm!

Çok çekiciydi ama buraya başka bir niyetle gelmiştik. Ve niyetlendiğimiz hat, ikinci ip boyundaki balkon yapan çatlağın içindeki, -Chad'in deyimiyle- KFC'nin kizarmis tavuğu misali, keskin, kırılgan, tutunamadığımız, emniyet alamadığımız yapısı nedeniyle bizi pataklamış, erkenden aşağıya göndermişti.

Eve dönmüştük ama zihnim yapamadığımız tırmanıştan çok, bana göz kırpan bu güzel çatlakla meşguldu. Gerçekten girişinde emniyet imkanı hiç yok muydu? Seçemediğimiz üst bölümlerde ne gibi sürprizler vardı?

Böyle bir yıl daha geçti. Soğuk ve tırmanışsız geçen uzun kış mevsiminde hep rotayı düşündüm, hissediyordum. Bu hat bana gülümseyecekti!

Ve haziranın ikinci haftası geldiğinde, Ankara'dan sevgili kardeşim Egemen'e internetten göz kırptım.

-Aladağlar?
-Her zaman? Ne yapiyoruz?
-Multi pitch..
-Obaaaa!
-Ama hat çıkmaz sokak olabilir moruk, haberi olsun.
- Ne demek abi, önemli olan dağa gitmek, tırmanmak değil mi?...

Evet öyleydi. Önemli olan dağa gitmek, kayaya dokunmaktı. Hafta Çarşambayı gösterdiğinde benim işim nedeniyle tırmanışı ertelemiş ve perşembe akşam olduğunda, Cuma gece Kayseri'de buluşmak üzere tekrar karar almıştık.

Cuma gece yarısı Martı Mahallesi, AKUT eve, Egemen İpek, Güleda Berkalp, Aglika-Nurettin Özcan ekibi olarak vardık. Ertesi sabah, saat 08:30 'da Cimbar'ın girişine arabayı bıraktık. Çataldan sonra sol kolu izleyerek yürümeye devam ettik.
Cimbar'ın iyice daralarak bir koridor haline geldiği yere yaklaşık 20-30 dk.lık bir yürüyüş kalmıştı ki rotamızı gördük. Ağır ağır rotanın altına ulaştığımızda saatler 10:45'i gösteriyordu.

Saat 11:20 gibi güzelim gri kireçtaşı üzerinde yükselmeye başlamıştım. İlk ip boyu bizi son derece rahat ve hızlı bir şekilde, bir set üzerindeki ilk istasyona çıkardı. Egemen'in buradan aldığı emniyetle göbek yapmış etabın, solundan yükseldim. Amacım sağa geçmekti ancak antrenmansız vücudum ve beynim işimi epey zorlaştırdı. Kendimi çok rahat ve konforlu hissetmiyordum. Sonuçta zorlanarak ve zaman harcayarak da olsa sağa geçip çatlağa ulaştım. Aşağıdan ve uzaktan emniyetsiz görünen etap üzerindeydim ve çok şükür durum kötü değildi. Ama geriye kalan bütün etapları süper temiz ve sağlam olan bu rotanın bu bölümünde, epey bir ot, yosun ve ıslak toprak temizliği yapmak zorunda kaldım. Şimdi olsa rahat devam edebilirim diye düşünüyorum ama tırmanış ve temizlik sırasında yoruldum ve bir noktada ipe oturmak ve malzemeden tutarak hamle yapmak zorunda kaldım. A0, A1???

Biz de yalan yok, söyleyenler utansın! ;)

O hamleden sonra her açıdan rahatladım. Artık vücudum "tırmanmaya" başlamıştı! Bu ip boyunun sonuna ulaşmak üzereydim ki, koca bir yağmur damlası beni tam burnumdan vuruverdi. Başlayan yağmur, umutlarımı da alıp vadi tabanına çekiyor gibiydi. Egemen, balkon altında kuruydu ama ben ıslak kaya üzerinde, kaya ayakkabılarıyla paten pozisyonundaydım. Ve zaten istasyonu planladığım yere de gelmiştim. Egemen'i almaya başladığımda yağmur kesildi, arkadaşım tırmanırken, kaya kurudu.

Ve sıcacık açan Anadolu güneşi, sarı-kızıl kayanında cömert yardımıyla bir kış boyu üşüyen psikolojimi ısıttı.

Hmm.. Ve üstelik de offwidth etabına gelmiştik artık ;)

Ağır ağır tırmandım. Bunu Egemen'de hissetmişti; nerdeyse yaptığım her hamlenin tadını çıkarmaya çalışıyor, sık sık dönüp aşağı, vadinin muazzam boşluğuna bakıyor, her hamleyi mümkün olan en keyifli şekilde yapıyordum.

Ardından harika bir baca etabı içeren bir sonraki ip boyunu tırmandım. Artık mutluluk mırıltıları çıkarıyor, sık sık Egemen ile tırmanışın güzelliğini konuşuyordum. Bu ip büyük bir sette sonlandı.

Sonraki ip, aşağıdan da görülen kulenin üzerine çıkıp arkasına iniyordu. Bu etabı Egemen tırmandı ve sonunda, maalesef tırmanışımız bitmişti. Burada malzemeyi toplayıp, düzenledik ve I,II derece etaplardan vadinin tepesine tırmandık. Arpalık düzlüğünü gördüğümüzde güneş batıya doğru alçalmaya başlamış ve biz bir kez daha Cimbar'a inen patikanın peşine düşmüştük.

İnerken, bu hattın benim kafamdaki 3 yıllık hikayesini, asla çok zor olmayan muhteşem tırmanışı, temiz ve sağlam kayanın kalitesini düşündüm. Peki isim ne olmalıydı?

Arabay döndüğümüzde rotanın ismini soran Güleda'ya, -Egemen'e de danışmaksızın- "Mystic Posse" deyiverdim.

Bu isim Chad ile aramızda, belki de özellikle bu rota için konuştuğumuz bir isimdi. Çok sevdiğim Steele Pulse grubunun bir şarkısında çokça geçen Mystic Posse, eski vahşi batıda, kanun kaçaklarını yakalamak için, gaza gelip atlarına atlayan kovboy grubuna verilen isimdi. Eh, çok şükür bizler kovboy değil, sadece tırmanıcıydık. Ama bu rotanın peşine düşüşümüz oldukça mistik sebeplerle olmuştu. Üstelik sadece rotayı tırmanan Egemen ve ben değildik sözkonusu olan. Bizimle gelip destek olan Agi, Güleda ve bu rotayı ilk fotograflayan ve hayalleyen Chad ve Mary ile biz sanirim gerçekten bir ekiptik.

ROTANIN TOPOSU VE FOTOĞRAFLAR İÇİN TIKLAYABİLİRSİNİZ.

1 Haziran 2008 Pazar

Hisarcik'a Dönüş

Karakaya'ydı, Kızılinler'di, şenlikti, menlikti derken... Tırmanışsız da geçen bir haftasonunun ardından, sonunda ve nihayet biricik, eşsiz Hisarcık'imiza döndük.
Hem de bu kez, sevgili dostumuz Nedim ile birlikte.
Deredeki su pırıl pırıl temizlenmiş, otlar, ağaçlar zümrüt gibi yeşermişti. Muhteşem bazaltın ve dolayısıyla muhteşem tırmanışın kokusu burnumdaydı.

Bu küçücük kanyondaki eşsiz tırmanışın tadı ve benim için ifade ettikleri sözlerle anlatılır gibi değil. 2006 'da bir tatlı hata yapmış ve burada bir tırmanış şenliği düzenlemiştik. Katılan yaklaşık otuz kişilik grubun hemen hemen tamamının tırmanıcı olmasına, tırmanışla, süper muhabbetle ve keyifli bir kampla geçen haftasonuna rağmen, kimi yer ve çevrelerde tırmanışın son derece aşındırılması nedeniyle bu cennet köşenin geleceğinden biraz endişe duymuş ve bir daha kendi adıma buraya kitleleri teşvik etmemeye söz vermiştim.

Bu harika kaya ve süper tırmanışı sadece kendime saklamak gibi bir çabam asla olmadı. Bilenler iyi bilir, her zaman insanları, arkadaşları buraya gelmeleri için teşvik ettim. Gelenlerle birebir ilgilendim, rotaları anlattım. Ezilip tükenmesinler diye en kolay rotalardan başlayarak rehberlik ettim, emniyet aldım.

Ve bütün bu arkadaşlarım zevkten dörtköşe vaziyette ayrıldılar.

Yani düsturum hep şu oldu:

Hisarcık'ta tırmanacak, buranın gerçekten kıymetini bilecek insanlar için şenlik ve benzeri tüketim kültürünü gazlayıp kolaylaştıracak organizasyonlara gerek yok. Yanlış anlaşılmasın, şenliklerle en ufak bir problemim yok. Ben de bazen iştirak ediyorum ve çok keyif alıyorum.

Ancak benim nazarımda Hisarcık nasıl eşsiz ve özelse, buradaki tırmanış, tırmanış kültürü ve yaklaşımı da o derece özel olmalı. Tırmanmak isteyenler, eğer evlerinden kalkıp onca yolu tepip buraya gelebilirse, minik de olsa lojistik zorluklara göğüs gerebilirse ve bizim yıllardır yaptığımız gibi burada pop kültür ve şehir vesveselerinden uzak, sessizlik içinde tırmanmayı göze alırsa iste o zaman son derece eminim ki bu bölgeye gereken hakkı vereceklerdir.

Bu da herkesin harcı değil tabi.

Yani umudum, bu cennet köşeye, sadece ve gerçekten hakedenlerin gelebileceği.

Bu şimdiye kadar böyle oldu. Türkiye'de tırmanış anlayışı bu şekilde devam ettiği, balon egolar ortalıkta cirit attığı sürece zaten bu hep böyle olacak.

Muhteşem bir bölge burda hep, sadece gerçek tırmanıcıları bekliyor olacak.