30 Nisan 2008 Çarşamba

Blair Bitch


Aahhh Blair Bitch!

Dokuz yıl önceydi. Sevgili kardeşim Kadri Denker ile birlikte, o yıllarda Eskişehir'de bize en yakın kayalar olan Kızılinler bölgesine sıklıkla gidiyorduk. O yıllarda bile bolt mevhumundan oldukça soğuktuk ve üç beş parça takozumuzla bizim için son derece tatminkar ve hatta superserin denilebilecek tırmanışlar yapıyorduk. Bunların arasında da hem malzemesizlikten hem de çok bir düşünsel yetkinliğimiz olmadığından arada top rope tırmanıyorduk.

Ve bazı rotalar vardı ki o zmanki hallerimizle top rope "denemekten" başka şansımız yoktu.

İşte bu dönemde görmüştüm bu hattı!

Etrafta top rope eğlenilebilecek veya ileride boltlama hayalleri kurulabilecek tonla yüzey varken beni bu hatta kendine çeken en önemli şey bir "çatlak"a sahip olmasıydı.

Bu süpernegatif rota her nekadar insanın üzerine yıkılıyor gibi görünse de en azından malzeme atmak için bir umut vardı. Kimbilir belki tırmanılabilirdi?

O donemde sinemeda izlediğimiz Blair Witch'i ürkünç sanmıştık.

Onun bir komedi filmi olduğunu bu rotaya ilk girişimde anlamıştım. Yaptığım tırmanış denemelerinde beynimde fırtınalar koparan şey, düştüğümde rotadan koparak uzuuuun bir sallanma yaşamak değil, hayalimdeki o mikro takozlu tırmanıştaki olası düşüşlerin simulasyonuydu.

Ugh!

Ve dokuz yıl sonra, bu kez yine tırmanış malzemeleriyle birlikte Mehmet Abi, Agi ben ve üstelik Kadri, hep birlikte Kızılinler'e süzüldük. Yine piknikçiler vardı.

Eski bir rotayı tırmanıp, geçmişi yad ettik. Kadri benim daha önce bu rotayı sololadığımı söyledi. hayal meyal hatırlayabildim.

Sonra Blair Bitch'e geçtik. Zaman dardı ve biz epey tembel bir günümüzdeydik. Uzun zamandır görüşmemenin etkisiyle de olay tırmanıştan çok muhabbete yönelmişti.

Ama bahane uydurmayayım. Rotaya lider giremememin en büyük sebebi, geçmiş kabusumun halen ilk günkü gibi canlı oluşuydu.

Üstelik rota inanılmaz zor hamleler içeriyordu.

Kadri'nin emniyetiyle yükselmeye başladım. Bir hamle, bir hamle daha... Geçen zaman bana yardımcı olmuştu, iyi gidiyordum... Derken ortadaki büyük deliğe ulaştım ve bir hamle daha yapabildim.

Ve rotadan kopuş geldi.

Geçmişte rotada verdiğimiz emeğe rağmen bu sefer ilk girişte son ulaştığım noktadan daha yukarıya ulaşmıştım. Evet bu rota benim için mümkündü.

Ama çoook çalışmak kaydıyla. Ama bilirsiniz bende "rota çalışmak" diye bir kavram yok. Deniyorum, çıkabilirsem ne ala, çıkamazsam bir daha ki sefere.

Umuyorum, Blair Bitch hep arada bekliyor olacak. Ve ben elime geçen her fırsatta deneyeceğim.

Gelecek sefer lead olarak!

FOTOĞRAFLAR

28 Nisan 2008 Pazartesi

Karakaya


Güle oynaya bir yolculuktan sonra, sabah saat tam 9'da Ankara'daydık. Arabayı dörtlüler yanık vaziyette bırakıp, koşarak Bulgaristan Büyükelçiliği'ne gittim. Güvenlik görevlisi pasaportumu getirdiğinde, bozuk Türkçesiyle "Red!" demesin mi?

Neden reddolunduğum konusunda hiçbir fikrim yok ama sonuç itibariyle bizim Vratza seyahati suya düşmüştü.

Şoku atlattıktan sonra, "Buralara kadar gelmişken Karakaya'ya gidelim" dedik ve zaman kaybetmeden yola düştük.

Karakaya boş ve çok keyifliydi. İlk gün tırmanamadan yağmur yağdı ve tek tulumla çok da sıcak olmayan bir gece geçirdik.

Ertesi gün, akşam 6 gibi Eskişehir'e yollandık ama Karakaya'yı terketmeden önce yeni bir rota tırmanma imkanım da oldu. İlkokulun karşısındaki, "Okul sektör" diyebileceğimiz blokta çıktığım rota, Karakaya genelindeki gibi oldukça yosunlu bir offwidth ile başlıyor ama tepede harika bir baca ile kulenin tepesine bağlanıyor. Bacanın iç kenarı daha kolay bir tırmanış sunsa da, dış tarafı daha uzun ve keyifli. Tradseverler için değişik ve hoş bir rota.

Ankara'da çalışıp, Karakaya'da tırmanmaya gelen diplomatik temsilci arkadaşlarımız alınmasın ama yaşadığım gereksiz deneyimden sonra rotayı içtenlikle şu şekilde adlandırdım;

APTAL BÜYÜKELÇİ

Fotoğraflar

22 Nisan 2008 Salı

Road trippin


Güzeeeel....

İşte yollara düşüyoruz. Bugün 22 Nisan, doğumgünüm. Ve yarın sabah erkenden Bulgaristan'a doğru yola çıkıyoruz.

Planımız, Sofya'da evimize yerleşip, biraz dinlendikten, şehri dolaşıp, arkadaşları gördükten sonra harika tırmanış bahçesi Vratza'ya uzamak.
Vratza oldukça yüksek kireçtaşı kayalara sahip, spor ve trad rotaların birarada olduğu, güzel bir bölgeymiş. Gidince göreceğiz. Belki başka yerlerde de tırmanabiliriz, şu an için bilemiyorum. Bu Bulgaristan'a ilk gidişim olacak.


Malzeme sepetini hazır ettik...

Hic bi halt anlamadığım topolara internetten baktık...

Arabanın yağı, suyu tamam...

Eh, hadi gidelim o zaman! Yazmaya çalışacağım!

Siddharta


Geçen hafta günübirlik Ankara'ya gittik.

İşlerimizi öğleden önce hallettikten sonra Aydın Abi'nin Tunalı Hilmi civarlarında yeni açtığı mekanı Siddharta'yı ziyaret ettik. Ben, Afrika seyahatim öncesi kendisiyle yine burada görüşmüştüm ama mekan şu anki halinden oldukça uzaktı.

Geçen zaman içinde, eksikler tamamlanmış, harika alternatif bir mekan oluşmuş. Hem birşeyler yiyip içebileceğiniz, hem de harika film, video, slayt gösterileri izleyebileceğiniz, hoş değişik yaklaşımlı bir mekan.

Üstelik içeride tırmanış ve doğa sporları malzemeleri bulmak da mümkün.

Elinize sağlık. Blues Bar'ın ardından yeni ve güzel bir esinti geliyor umarım...

13 Nisan 2008 Pazar

Gerçek tırmanış! Her zaman!

Geçen cuma ani bir kararla Tokat, Turhal'a amcamı ziyarete gittik. Girişte gözüme takılan kayalardan birkaç fotoğraf alabilmek için lastik havalarını bahane ederek bir benzin istasyonuna girdim. Büyük ve yüksek bir kaya bandı üzerine serpilmiş birçok çatlak beni gerçekten heyecanlandırdı.

Kayalar ilk bakışta genel anlamda sağlam görünüyor ancak gerçek durum ancak gidip dokunduğumuzda anlaşılabilir sanırım. Ama ne olursa olsun, diğerlerine ek olarak yandaki fotoda görünen sağa dönük dihedral üzerindeki bu düzgün çatlak beni gerçekten çok heyecanlandırdı. Fotografa yakından bakmaya çalıştığımda birtakım emniyetsiz (runout) etaplar gördüğümü sandıysam da bu da açı itibariyle yanına gitmeden anlaşılacak gibi görünmüyor.


Bu yaz oldukça yoğun ve meşgul geçecek gibi görünüyor ama bu rotalara girecek bir partner bulabilirsem, en azından bir haftasonu için mutlaka gitmek ve hiç olmazsa fotodaki bu rotayı denemek istiyorum.

Hmm... Gerçekten heyecanlandım ve bu duyguyu seviyorum. Eee? Var mı benim koku duyguma güvenen ve bir haftasonunu kalabalık tırmanış bahçeleri yerine Turhal'da geçirmek isteyen?

Tırmanışta keşif duygusu? Gerçek tırmanış? Haydi bakalım!

8 Nisan 2008 Salı

Al abi al! O paraya değer, süpermiş bu...


Gerçekten çok uzun zaman olmuş malzeme dükkanlarının internet sitelerine bakmayalı.
Sebep?
Sanırım, hem öğrencilik yıllarımda, o dönemin yarım yamalak harçlıklarıyla aldığım malzemeler bana fazlasıyla yetiyor hem de dağcılık ve tırmanış mantığım devinip kendini bulalı biraz zaman geçti galiba.
Internette gördüklerim beni epey şaşırttı doğrusu. Kışın dağlara giderken tek seçenek olarak giydiğimiz pamuklu eşofmanlardan ve şehir botlarımızdan bu yana gelinen nokta hem çok etkileyici bir o kadar da tiksindirici geldi bana. Zaten bu durumun, premature dağcılarımız üzerindeki sonuçlarını dağlara gittiğimizde sıklıkla görüyorum. Küçük bir servet tuttuğu her halinden belli olan, altındaki kişiyi öldüresiye ezen, içi fetiş imajının etkileriyle doldurulup şişirilmiş dağ gibi çantalar...

O kısacık zamanda internette neler görmedim ki? İnanılmaz fiyatlara ceketler, pantolonlar, ayakkabılar, bereler, fenerler... Pekçoğu tırmanış veya faaliyetin kendisiyle direkt ilgili olmayan, kişilik ve statü arama pusulaları.

Ve insanlar bunları deli gibi satın alıyor. Şaşkınım biraz..

Meşhur Intersport mağazaları Kayseri'ye ilk açıldığında, satamadıkları için büyük indirime giren LaSportiva kaya ayakkabılarından kendimize, eşe, dosta falan derken tam 11 çift satın almıştık. O güzelim el yapımı Mythos'lar, "tırmanış tüketimi kültürü" yontucularımız tarafından yeterince pompalanmadığı için, tırmanıcılarımız tarafından pek rağbet görmemiş ve fiyatı indirilmişti. Eh bu da bize yaradı, heh!
Neyse , o günden sonra bizi süper yağlı gören mağaza müdüresi hanım ağa, bize yolumuz her düştüğünde büyük hürmet göstermekten geri durmadı. Bunda, bu tarz konularda pek hesap yapmayan sevgili abimin birkaç ağır alışverişinin de etkisinin büyük olduğunu kabul etmeliyim hani.
Sonra AKUT Kayseri'den birkaç arkadaşım, çanta ve ayakkabı almak istediklerini söylediler ve beni de yanlarında Intersport'a götürdüler. Birkaç boktan ayakkabı ve çanta gösterildi. Uygun bir dille biraz pahalı olduklarını söylediğimde, mağazanın pek hanımefendi müdüresi kendi kendi konuşup, homurdanan nezaketsiz ve çirkin bir yaratığa dönüşüverdi. Bu malzemelerden ve kalitesinden anlamayan "kolay kaz" değildik anlaşılan. Gereksiz muhabbeti hemen kesip oradan ayrıldım. Karşı karşıya kaldığımız çirkin durumu Intersport'a yazayım istedim ama sonra şöyle düşündüm. Ne gerek var? Kendilerine ve personellerine çeki düzen verip bu geçirme işlemini daha güzel yapsınlar diye mi onları uyaracağım?
Canları cehenneme :)

Evet, bir noktada ben biraz şanslıyım. Zaman zaman seyahat imkanı bulduğum için, yurtdışından çok ucuza temin edebiliyorum birtakım ihtiyaçlarımı. Üstelik emniyet kemerim de dahil olmak üzere pekçok malzemem de ya ikinci el ya da hediye.

Vallahi bilmiyorum. Optimumdan minimuma çoktan atlayan dünya alpinizmi bir kenarda dururken, bizim hala katırlığı özendiren ve beraberinde yüklü paraların birtakım yerlere göz göre göre akıtıldığı ülkemizde bunları yazasım geldi.

Şunu söylemek isterim.

O parlak markalı malzemelerin kalitesi, güzelliği, işlevselliği, koruyuculuğu ve/veya diğer başka yönlerinin ispatı için gözlerinizin önüne sunulan kahraman ve rol modellerin pekçoğu sandığınız kadar da iyi değiller ve kullandıkları o fiyakalı tişört veya aksesuarlar onları daha iyi yapmıyor.

Sadece ve her zaman size fazla yükleme yapılıyor, bunu unutmayın.

İhtiyaçlarımız oranında ve yönünde iyi malzemeyi alıp kullanmak gerekli ve önemlidir. Ama bir tüketim çılgınlığına bürünmüş, üstelik de dünya fiyatlarının çok üstünde sizlere "giydirilen" bu malzemeleri almadan önce lütfen daha çok düşünün. Siz merak etmeyin, o ithalatçılar ve dağıtıcılar aç kalıp, sizi de malzemesiz bırakmazlar. Benim tavsiyem, bu ülkede friend fiyatına tricam, çadır fiyatına pantolon almak zorunda kalan veya o fiyata trekking ayakkabısı diye uyduruk bir spor ayakkabı almak zorunda kalan sevgili tırmanıcı arkadaşlarıma.

Jimmy Dunn, şöyle demiş: "A rope, a rack and a shirt on your back!"

Dünyanın parası yatırılarak alınan çantalar dolusu malzeme ve bu malzemelerle yapılan artistik ama içi boş faaliyetlere hiç değinmeyeceğim bile. Belli ki onlar da aynı yolun yolcusu, aynı tekerin dişlisi.

Tırmanmak, dağlara gitmek ve mutlu olmak için öyle çok fazla malzemeye ihtiyacınız yok. belki birgün bunun üzerine de yazarım. Şimdilik şöyle bitireyim:

Malzeme fetişine kapılmayın!