Yılbaşı gecesi arkadaşım Pesho (Petar) ile Malyovitsa'ya kayaklarla gitmek üzere anlaşmıştık. Sonra ayın 3'ünde sabah 06:00'da kalkarak Pesho'yu almaya Bistritsa'ya gittim. Henüz uyanmamıştı, onu uyandırdım ve benim arabaya binerek Samokov'a doğru yola çıktık.
Samokov'dan Borovets'e doğru yönlendik, ben hala Malyovitsa'ya gittiğimizi sanıyordum. :) Pesho Musala'ya gittiğimizi bana orada söylediğinde, aslında Malyovitsa'ya gitmediğimizi anladım. Anlayacağınız üzere benim için hiç de farketmiyordu. Musala Bulgaristan ve Balkanların en yüksek zirvesidir, 2925 m.
Borovets'te arabayı parkettikten sonra gondol sırasına girdik. Sıra bekleyişimiz tam bir saat sürdü ve tek çıkış için ödediğimiz 25 Lv oldukça pahalı geldi. Tarihinin en değersiz zamanlarından birini yaşayan Türk Lirasına çevirince, 200 Tl'den fazla etmesi ise ayrıca acı ve öfke vericiydi.
Gondol sonu bizi orman sınırının üzerine çıkarmıştı. Pistte yürümeye başladıktan kısa süre sonra, oğluyla kayan Vladi'yi gördük. Yılbaşında hep beraberdik ama Vladi bize katılamıyordu.Yola devam ettik.
Nereden gideceğimizi sorduğumda Pesho, Musala zirveye giden sırtı gösterdi. Musala zirvenin kendisini de sayarsak toplam üç tane güzel piramiti aşacaktık. Birinci piramit Aleko isminde ve en teknik yükselmeyi gerektirendi. Özellikle burada epey bir dağcılık yaptığımızı söyleyebilirim. Özellikle iki noktada oldukça zorlu ve riskli geçiş yaptık. Aslında yaptığımız hamlelerdeki risk, kayma halinde yaşanması kaçınılmaz durum yanında hafif kalıyordu. Bu zorlu kaya hamlelerinin hemen altı ve iki yanı aşırı dik, buzlu ve uzun yamaçlardan oluşuyordu.
Zirveye vardığımızda epey kalabalıktı. Bizim rota üzerinde ne kimseyi görmüş ne de bir ize rastlamıştık. Zirvede insanlar bize nereden geldiğimizi sordular. Cevap verdiğimizde şaşkınlık ve takdir karışımı cevaplar aslında bu sırtın, pek/hiç tercih edilmeyen bir rota olduğunu anlamamı sağladı.
Zirveden aşağı uzanan kulvar oldukça dikti. Erciyes Şeytan Deresi ilk bölümü kadar da dik değildi aslında ama Pesho oradan inemeyeceğini söyledi. Hal böyle olunca, öncelikle ayrılmamak zaten temel kuraldı ve benim için de bilmediğim bir bölge ve dağda oradan, bu şartlarda inmek gereksizdi.
Zirveye ulaşan kayalık sırttan(klasik rota), sırtımızda kayaklar olduğu halde, döşenmiş çelik halatlara tutunarak indik. Bir süre sonra kaymaya başladık ama ilk dönüşte benim sol bağlamam bırakıverdi. Dik bir yamaçta bağlamalar ile uğraşmam bize yarım saate patladı. Önce vücut ağırlı ayarlarımın çok düşük olduğunu, bağlamanın bu yüzden bıraktığını düşündüm. Ancak biraz kurcalama sonrası, bir sebeple ve bir şekilde bağlamalarımın topuk parçalarının geriye doğru ilerlemiş olduğunu farkettim. Daha sonra eve gelip bir satıcı mağaza ziyareti ve internet çalışması ardından Dynafit Rotation bağlamalarının doğru ayarlarını yaptım. Kendi tahminim ve yorumum, botları kayaklara takarken topuğu tam denk getiremediğim zamanlarda, başlamanın topuk parçasını darbe ile itiyor olmalıydım. Aslında aldığımdan beri de bu ayarlara hiç bakmamıştım. Artık daha sık, ara ara kontrol edeceğim.
Aşagıdaki çanağa, dağ evlerinin olduğu bölüme indiğimizde zaman hayli ilerlemişti. Direkt aşağı vadi ve içine orman içine inmeyi düşünmüştük ama karanlık geliyordu ve hava karardığında orman içi istemeyeceğiniz kadar karanlık oluyordu. Karşımızda duran, yürüyüşe başladığımız noktanın daha da üzerinde bulunan sırta tırmanmamız gerekiyordu. İkimiz de feci yorulmuştuk ama tekrar derileri takıp, tırmanmaya başladık.
Sırta yaklaşırken hava da kararıyordu artık. Telefonum çaldı, arayan Agi idi. Vladi'nin eşi Olga ile birlikte bizim ikinci araba ile Borovets'e geliyorlardı. Bunu duymak güzel ama garipti. Vladi gün sonunda esyalarını arabasının bagajına cuzdanı ve anahtarı ile birlikte koymuş, kapağı kapatınca da herşey içeride kilitli kalmıştı. Agi ve Olga yedek anahtarı getiriyorlardı.
Kaymaya başladıktan kısa süre sonra artık hava karardı. Oldukça dik ve çok uzun bir pistteydik ama pistin bizi arabaya götürüyor olması güzel bir duyguydu. Görerek değil ama zemini hissederek kaydık, quadricepsler artık ağlıyordu.
Samokov'da hep birlikte yediğimiz akşam yemeğinden sonra Olga, Vladi ve iki oğulları kendi arabaları ile evlerine dönerken biz de bize ait iki aracı Sofya'ya getirecektik. Aldığımız karara göre Agi ve ben Lexus'la gidecek, Pesho'da bizim Hyundai Santa Fe'yi Bistritsa'daki evine kadar sürecekti. Bunun en önemli sebebi Agi'nin ehliyetinin süresinin geçmiş olmasıydı ve bu şekilde sürerek risk almak istemiyordu.
Yola çıktık. ancak arkamızda olan Pesho'yu bir süre sonra kaybettik. Gittiğimiz yöne doğru iki paralel yol vardı ve biraz benzin istasyonuna uğrama gereği biraz da karanlığın etkisiyle ayrıldığımızı farkettik. Çok geçmeden Pesho'dan bir telefon aldık Santa Fe'nin V kayışının içinden geçtiği rollerlardan birinin tamamen bozulduğunu, V kayışının yerinden çıktığını öğrendik. Şanslıydık ki Pesho sağlam adamdı ve hidrolikleri çalışmayan, direksiyonu dönmeyen, frenleri neredeyse hiç tutmayan arabayı, o sürekli viraj halindeki dağ yollarında, tiptronik vitesin de yardımıyla sürmeyi başardı. Ve yine çok şanslıydık ki yeni akü tamamen karanlıkta far ile gidilen bu 100 km boyunca pes etmedi ve Irka ve Pesho'nun eve ulaştık.
Üzerindeki değiştirilen, orjinal olmayan alternatör kilitlenmişti. Yeni orjinal alternatör, yeni V kayışı, yeni rollerler ile servisini yaptık, cefakar dostumuza sevgi verdik.