Küçük Demirkazık Kuzey Duvarı
Eylül 2000
2000 yazı benim için dağcılık açısından
pek parlak geçmemişti. Anadolu Üniversitesi’nden yeni mezun olmuştum ve daha ne
olduğunu anlayamadan kendimi iş hayatının karmaşası içinde bulmuştum.
Yaz sonu geldiğinde nihayet kendimizi
Aladağlar’a atabilmiştik. Gerçekleşmesi muhtemel pek çok planla gelmiştik yine
Niğde’ye. Ama çok da umursamıyorduk aslında. Dağdaydık ya işte, bu yetiyordu.
Ama tuhaf duygular içindeydim. İş hayatının, hele benimki gibi bir işin insanları
dağlardan nasıl da koparabildiğini üzülerek görüyordum. Çiçek çocuk
muhabbetlerine de çok fazla girecek durumda değildim. Bu işe ihtiyacım vardı ve
bulmuşken bunamamalıydım. “Hem nasılsa İstanbul’da bol bol Ballıkayalar’a
giderim” diye de bir züğürt tesellisi tutturmuştum.
Üç-dört gündür Cimbar’da eğleniyorduk. Tayfayla
gündüzleri tırmanıyor, Red Hot dinliyor, akşamları bol geyikli, uzun soluklu
yemekler yiyorduk. İşin dağcılık kısmı bir yana yıllardır adet haline gelmiş
bir alternatif tatil gibiydi bizimkisi. Hem bu olay iyi kötü form tutmamıza ve
hava yakalamamıza da imkan sağlıyordu. Adetimizden bahsediyorsak devamı da
gelmeliydi. Yani gidip, bir de duvar tırmanmalıydık üstüne. Çoğul konuşuyorum
ama arkadaşımın tırmanış tecrübesi yoktu. Bir şekilde yine yalnızdım işte ve
planımı buna göre yapmalıydım.
Beşparmak?.. Çok çürük diyorlar.
Yalnızken gerek yok. Direktaş?.. Uzak kaçar şimdi, vaktimiz yok zaten. Büyük
Demirkazık Kuzey?.. Oha, o kadar da değil... Antrenmansız, formsuz falan...
Eee, n’apıcaz?.... Olur mu ki?.. Henüz
hiç tırmanılmamış! Olm niye olmasın, kasarsa sallanır ineriz anasını satıyım!
Sıcak bir sabahta Arpalık’a doğru iyi bir tempoyla yükselmeye başladık. Küçük Demirkazık Kuzey
Duvarı. Daha önce Tunç Fındık ve bir arkadaşının bir kez denediğini biliyorum.
Pek fazla bilgim yok. Ancak Küçük Demirkazık her rotasıyla çok sevdiğim ve
Aladağlar’da yıllar evvel tırmanığım ilk zirve oluşuyla bende çok önemli bir
yere sahiptir. Bu düşüncelerle Arpalık’tan Teke Pınarı’na doğru ilerlerken
Arpaık’taki çeşmeye bir traktörün yanaştığını görüyoruz. İki tırmanıcı var, el
sallıyoruz.
Biz Teke Pınarı’na kampı kurduktan yarım saat
sonra Tunç Fındık ve Kürşat Avcı çıkagelmez mi! “Allah” dedim, “Şansa bak”.
Yarım saat kadar muhabbet çevirdik. BDK Kuzey Duvarı için gelmişler. Bize
niyetimizi sordular, klasikten Küçük dedim.
Hala tereddütlerim var galiba. Rotayı
şöyle bir güzel kestirmeden önce boşboğazlık yapmak ve komik duruma düşmek
istemem. Önce gözüm kesmeli, sonra beta toplamalıyım. Bu arada, "Beta" kalktı
kendi işine gitti tabii...
Öğleden sonra rotayı gören karşı
yamaçta yükselip, hat kesmeye çalıştım. Genelde çok zor görünmüyor ama
çıkarmaya çalıştığım muhtemel rotalarda hep birkaç sıkı kilit var sanki. Bunu
ancak orada göreceğim, sabah ola hayrola.
Gece tepemizde bir canavar çadırı
parçalamaya çalışıyor sandım. Bunu duyan da bizi 7500 m.’de filan sanacak ama
gerçekten Aladağlar’da böyle bir rüzgarı kışın bile nadiren gördüm. Sert rüzgar
altında çadırı iyice gerdim. Çadır sürekli bir paraşütün ilk açılışta çıkardığı
gibi sesler çıkartıyor, çubuklar çatırdıyordu.
Sabah çok erken kalkmadık. Hava temiz
her şey güzel. Laf olsun diye bir kahvaltıdan sonra yüzeyin altına geldik. 42
m., 10.5 mm ip, 9 express, 6 stopper, 5 hex, 6 sikke. Ohoo, daha çekiç de var.
Yağmurluğu bırak, ilkyardımı bırak.. Biraz flaster, 1,5 lt. portakal suyu, 3
bar çikolata. Hadi bakalım!
Yüzeyin tam orta altındaki çanağı
dışarı açan kapı/boğaz benzeri aralığa doğru yürüyerek yükseliyorum. Burayı
geçince gerçekten büyük bir çanağın içinde buluyorum kendimi. Tam karşısı
balkon ve emniyetsiz. Sağ tarafından serbest tırmanıyorum. Bir, iki step IV
gibi. Sonra yine sağdan sola diagonal IV+. Buralarda rota insanı alıp
yükseltiyor zaten. Artık ipi açma zamanı geldi. Suyun griye boyadığı, kuru
yüzeylerden ucube zig-zaglar çizmek zorunda kalarak yükseliyorum. V falan
herhalde. Bu ip boyunun sonunda, önce biraz dik yükselen sonra sonra sola
diagonal çıkan bir hat yakalıyorum. Tırmandığım çatlağın üst kısmını oluşturan kütle,
şişman bir devin kemerinde tırmanıyormuşsunuz hissi uyandırıyor. Bu göbek sizi
sürekli aşağı itmeye çalışıyor sanki. Bu kısım beni biraz hırpaladı. Yukarıdaki
istasyon için müsait bir yer bulamadım. İstasyon çok dandik oldu. Sola yaptığım
diagonal tırmanış o kadar değil de,
malzemeleri toplamak oldukça kasıcı ve zor oldu. Hat dik yükselirken pek
problem olmaz, zaten iptesinizdir ve rahat hareket edersiniz. Ama böyle yatay
ve zor bir hatta çalışmak, tırmanmaktan daha sıkıntılı oluyor. Pandül yememek
için kendinizi ipe bırakamıyorsunuz çünkü. Ara emniyetlerin arası çok açık,
pandül büyük. Hala botlarla tırmanıyorum, V+.
Şimdi bu şişkonun göbeğini geçmeliyim.
Tutamaklar fena değil gibi ama göbek büyük. Cevize tırmanan karınca misali bir
oran düşünülebilir. İlk denemem sonuç vermedi, ters bir hareket var burada.
İkinci denemeden önce küçük bir hamle yapıp, kol mesafeme bir hexo oturttum.
Biraz düşündüm ve problemi kendimce çözmeye çalıştım. Burayı aşarsam çok kısa
bir süre sonra zirve sırtına ulaşırım. Botlarım hala gayet rahat tutuyor. Dar
ve ince kaya ayakkabılarını giymek istemiyorum nedense.
Hareketi yapıp, hamleyi
gerçekleştiriyorum ancak yukarı uzandığımda sağ elim sadece kayanın üzerindeki
yumruları hissediyor. Çizgi film karakterlerinin uçurumdan düşmeden önceki
aptal surat ifadeleri var yüzümde. Bu arada bu bölümün aynı zorlukta (VI),
belki daha da fazla devam ettiğini görüyorum. Sonra dengem bozuluyor, ayaklarım
boşlukta sol kolumda bir an sallanıyorum. Canım hexoya yapışıp güçlükle
istasyona iniyorum. Kalbim gözlerimde atıyor sanki. Böyle sakat bir yerdeki
düşüş hiç de hoş olmazdı.
Korkarım burayı solo ve bu emniyet
imkanlarıyla geçmem şu aşamada olanaksız. Ama inanıyorum ki iyi form tutmuş ve
tecrübeli bir ekip burayı geçer ve zirve sırtına ulaşır. Tecrübeli diyorum
çünkü, bu bölümdeki emniyet noktaları gerçekten tecrübe isteyen nitelikte. Daha
sol yukarıyı da kontrol ediyorum ama durum aynı.
Bir üniversal sikke bırakarak 20 m.
kadar iniyor ve daha önce görmüş olduğum bir babayı saran beyaz perlonun daha
yukarısına ilerliyorum. Burası da negatiflerle kilitlenmiş durumda, üstelik
kaya da çamurlu.
Perlona doğru tırmanarak iniyorum ve
oradan yukarı devam. Bu nokta için bile daha sonra aşağıdan baktığımda oldukça
solda olduğumu farkettim. Buradan sonra, konik bir yapının çevresinden sol
yukarı tırmanıyorum. Rota son derece açık. Bu konik kütlenin yüzeye birleştiği
çatlaktan 70 m. kadar V+ devam ediyorum. Çatlak sona erdiğinde tek alternatifim
sağa yan geçiş. İki metre sağa geçip yukarı baktığımda aptallaşıyorum.
Özellikle şu son etapta çok umutlanmıştım. Ancak şu anda zirveye veya zirve
sırtına 25 m. kalmış durumda ama kaya perde gibi, neredeyse pürüzsüz. Derece
bile veremiyorum. Bu kısım boltlu bir spor rota dahi olsa geçebileceğimden emin
değilim.
Burada oturabileceğim kadar bir yer
bulup ilişiyorum. Yazık ne kadar da
yaklaşmıştım. Tırmanmaya başladığımdan beri ancak şimdi oturup çevreme bakma
imkanı buldum. 6,5 saat olmuş. Her yer ne kadar da sessiz. Malzemenin
şangırtısı da yok, nefesimin tısırtısı da. Şehirdeyken hepimizin dile getirdiği
bazı şeylerin gerçek anlam ve değerleri burada bir kez daha canlanıveriyor
benim için. Aslında işin özünde tırmanmaktan ne kadar zevk aldığımı
hissediyorum bir kez daha. Zirveyle sonuçlansın ya da sonuçlanmasın şu son 6,5
saatin ne kadar keyifli geçtiğini farkediyorum. Rotaya kesinlikle amaçsız
girmemeli ve belirlenen amaç için sonuna kadar mücadele etmeli. Ama sonuçta keyif ve haz veren şey zirvede
dikilip durmak değil, tırmanışın ta kendisi olmalı.
Başka bir hat deneyecek durumum yok şu
an. Sallanıp ineceğim.
Tunç’un bıraktığını sandığım bir
titanyum sikkeye geliyorum. Mor bir perlon var üzerinde. Biraz gevşemiş gibi,
güvenemiyorum. Çıkarayım bari diyorum ama iyice gevşettiğim halde çıkmıyor.
Başka bir şey çakıp iniyorum. İndiğim yerde bir kum saati var. Perlonu
değiştirip kayıyorum. Bir kum saati daha. 6-7 m.lik siyah bir yardımcı ipin
ucunda, üzerinde kırmızı bir bant olan, Kong-Bonaiti free karabin buluyorum
burada. Bunları alıp yerine bir parça perlon bırakarak inişe devam ediyorum.
Bir süre sonra hafif yorgun ama mutlu bir halde çadıra ulaşıyorum.
Ben bir daha bu şekilde imkan bulabilir
miyim bilmiyorum ama inanıyorum ki üzerinde onlarca muhtemel hat olan bu sağlam
yüzey tırmanışa son derece elverişli ve bitirilebilir. Ben bir şekilde rotayı
bitirmeyi başaramadım ancak iyi incelenirse bu yüzey çıkılabilir. (Belki de
geçen sürede birileri tırmandı, onu da bilemiyorum doğrusu). Hatta benim
geçemediğim kimi kilitler geçilerek bitirilebilir. Erken mevsimde pek çok
duvardaki gibi burada da ıslaklık problemi yaşanabilir. Hatta Eylül ayında inceden akan sular ve çamurlu
yüzeyler gördüğüm düşünülürse, erken mevsimde tırmanıcılar burada boğulabilir
bile. Yüzeyin en sağında oldukça büyük ve sola yatık bir dihedral (büyük, açık
çatlak) tadında bir hat var ama bana kuzey duvarına aitmiş gibi gelmedi.
(Hadak
Dergisi 4. sayı)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder