cappadociaultratrail etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
cappadociaultratrail etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

8 Kasım 2022 Salı

Ekim 2022. Olaylar olaylar..

 2019'dan beri koşu motivasyonum düşmüştü ve ara ara rekreasyonel koşmak dışında, alıştığım anlamda koşmaz olmuştum. Üzerine bir de Covid-19 pandemisi patlamış, tuzu biberi olmuştu.


Mayıs ayında Cappadocia Ultra Trail CMT, 63k kaydımı yaptırarak bu işi biraz daha ciddi olarak ele almaya karar vermiştim. Bu süre boyunca koşu hacmi, eksiklerimi gidermek ve benzeri açılardan fena da hazırlanmamıştım. Hatta CMT'ye daha önceki bütün katılımlarımdan bile daha hazır hissediyordum.


Ekim ayı geldiğinde artık yarışa son iki hafta kalmıştı. Planım Ekim'in birinci haftası koşu miktarını epey azaltmak, yarış haftası ise hareketsiz kalmadan koşuyu minimize edip, enerji depolarını doldurmak idi. Standart tapering.


Eylül'ün son günü Sofya'daki motorumla Kayseri'ye doğru yola çıktım. Problemsiz şekilde Istanbul'a geldim ve burada uyudum. Ertesi sabah yola devam ettim. Düzce civarlarında otobanda 130 km/h ile giderken arka lastiğim patladı.




Bu motorun tekerleri iç lastiklidir ve asfaltta hızlıca giderken hava boşalırsa, siz bunu geç farkederseniz veya duruncaya kadar ister istemez biraz devam etmek zorunda kalırsanız, iç lastiğiniz birkaç yerinden yırtılabilir, parçalanabilir. Benim de başıma gelen şey buydu. Motorun üzerindeki lastik Metzeler Karoo 3, yanakları oldukça sert, lastikçiler için ellerindeki makinelere rağmen sökmesi-takması zor bir lastik. Elbette ki tamiri için kendi başıma uğraşma niyetinde değildim. Arka tekeri söküp bir lastikçiye götürmek en doğru ve ucuz yoldu.

Bu kısmı çok uzatmaya gerek yok ama deli gibi yağmur altında geçen 5 saatin ardından bir çekici ve lastikçi yardımıyla lastiği hallettik (?).


 

Böyle bir günde, böyle bir durumda, böyle bir lastikçide, zaten pek yaygın bir ebat olmadığı için normalde de bulunması kolay olmayan 18 inch iç lastik bulabilmek büyük şanstı. İstedikleri yüksek fiyatları da mırın kırın etmeden ödedim. Onlar bu tamiri yaparken, zaten üşümüş olan ben çay içiyordum ve pek dikkatli takip edemedim. Meğer taktıkları 18 inch incecik, bisiklet iç lastiğinden hallice, uyduruk birşeymiş.

Akşam olurken oradan ayrıldım. Yağmur altında otobanda gazladım, Bolu Dağı Tüneli'ni geçtim ve tünel sonrasındaki alışveriş merkezindeki otele karanlıkta ulaştım. Ertesi sabah devam edip Ankara'yı ve Kırıkkale'yi geçtim.


Keskin'i de geçtim, artık Kayseri'ye yaklaşıyordum ama arka lastik yine patladı. Taktıkları dandik iç lastik dayanamamış, bırakmıştı.



Yine telefonlar, çekici 3-4 saat derken Keskin'e geldik. 18 inch lastik yoktu elbette. Bizim arazi tekniklerinden birini uygulamaktan başka seçenek kalmamıştı. Arazide hafif olabilmek için sadece 21 inch ön iç lastik taşırız. Olur da 18 inch arka lastik patlarsa, onun iç lastiğini tamir edene kadar veya medeniyete ulaşıncaya kadar tekerin dönmesini sağlamak için ön 21'i arka 18'in içine sıkıştırırız. Geçici ama hep işe yarayan bir çözümdür.

Bir traktör ön iç lastiğinin sibobunu falan traşlayarak içine yerleştirmekten ve beni 160 km daha götürmesini ummaktan başka yapacak birşey yoktu.



Fotoğrafta taktığımız traktör iç lastiği ve çıkardığımız, önceki gün takılan oyuncak gibi iç lastik görünüyor. :)

Yola çıktım. 40 km sonra bu iç lastik de tutmadı, sibobu yırtıldı.

Hava kararmıştı. Jant üzerinde yalpalayarak. janta daha zarar vermemeyi umarak 8 km mesafedeki TŞOF tesislerine ulaştım. Burada 2 saati çözüm düşünerek ve çorba içerek geçirdim. Ardından, motoru orada bıraktım, bir arabaya atlayarak Kırşehir'e geçtim. Buradan otobüse bindim ve gece yarısı eve ulaştım.

Sabah bir duş almak için banyoya girdim ve ansızın belime saplanan bir ağrı ile kala kaldım. Tutulmuştum. Kafamda çakan tek şimşek, motor falan değil, yarıştı!

Duşumu aldım belim çok kötüydü. Metin'i (Kavuncu) aradım, motosiklet konusunu anlattım ve yardım rica ettim. Sonra garaja indim, 18 inch iç lastik ve gerekli aletleri aldım. Ama ve, garaja dönünce çözümler birden çoğalıyor. Daha iyisini yaptım ve benim diğer motosikletin arka tekerini de söktüm. Böylece hiç iç lastik falan uğraşmaya gerek kalmayacaktı.

Metin'in arabasıyla TŞOF'a ulaştık. 10 dk içinde ama acayip de bel ağrıları içinde tekerleri değiştirdim. Yola çıktık ve Kayseri'ye geldik.



Malzeme olunca olayı 10 dakikada da çözebiliyorsun ama benim seyahat 4 gün sürmüştü. Evet, hasta bir ruhla bunu macera olarak görebiliyor ve zevk de alıyorum belki ama belimdeki problemin sebebi de buydu ki, canımı en çok sıkan buydu.

Bunu okurken yanmda neden o iç lastiğin olmadığını soruyorsunuzdur eminim ama bazen olacak olan oluyor. Bu konuda tecrübeliyim ama yolda ilk kez lastiğim patlıyordu ve bunca yıldır belki yüzlerce kez geçtiğim bu yolda birşey olabileceğini düşünmemiştim. Takımlar, lastik kitleri vs'de diğer motorlarım arasında dağılmıştı. Yola da bir seyahat amaçlı değil, motoru Sofya'dan Kayseri'ye getirmek amaçlı çıkınca, Tarzan gibi hareket etmiştim ve bam. Murphy kuralı çalışmıştı işte! :)

Belim çok fenaydı. Yarış öncesi çok önemli bulduğum son iki haftam kayboldu diye düşünmek fazla iyimser kalıyordu çünkü yarışa katılabilmem bile mümkün görünmüyordu. Arabaya binmek için ayağımı bile kaldıramıyordum.

Günler böyle akıp gidiyordu ki bir arkadaşım 'Ya, bir masör var, valla ben çok faydasını gördüm' deyinceye kadar! Ah kafam! Bu benim daha evvel de gittiğim, masajla belimi fevkalade düzelten Suriye'li Ahmet Hamdoosa idi!  

Yarışa sadece 5 gün kalmıştı. Hemen randevu aldım ve pazartesi ilk masajı yaptı. Çıktığımda mükemmel hissediyordum. Çarşamba ikinci ve cuma günü de üçüncü seansı uygulayan Ahmet, 'Benden sana onay var, gidip koşabilirsin' dedi. O sabah Ürgüp'e gidip yarış kitimi de almıştım, ertesi gün yarışacaktım ama heba olan son iki hafta artık gitmişti. Yine de koşabilecek olmak güzeldi. Kendimi iyi hissetmezsem her an bırakabilirdim elbet.



Bu 2000+m irtifa kazanımlı 63 km'yi 9 saat civarı bitirebilmek beni mutlu ederdi ama 8,5 saat civarlarına inebilmek ise yaptığım hazırlığın balı, kaymağı olurdu.

Yarış başladı. Yaklaşık 1000+ m irtifa kazanımıyla ulaştığım 2 numaralı istasyon (km 27,5) Uçhisar'a, yaptığım plandan 1,5 saate yakın erken gelmek ve hala iyi hissediyor olmak harikaydı. Yarışın ikinci yarısında elbet daha çok yorulacak ve yavaşlayacaktım ama o sonra düşüneceğim bir şeydi. Şimdilik herşey güzel ve yolundaydı.

Ama maalesef çok uzun sürmedi. 30 km'yi geçtikten bir süre sonra sağ dizim ve çevresinde ağrı başladı. Düzde ve çıkışlarda problemim yoktu her türlü inişte resmen durmak zorunda kalıyor, adım dahi atamıyordum. Yavaşladım, yürüdüm, durdum, geçirmek için çok uğraştım ama geçmiyordu. Kabullenip devam etmekten başka çarem yoktu. Mesele sadece önümde beni bekleyen 1000+m iniş değildi, normalde düz zeminlerdeki tek basamaklık inişlerde bile durmak zorunda kalıyor olmamdı. Bu vaziyette, her inişte onlarca insanın sağımdan solumdan beni geçmesini izleyerek devam etmek zorunda kaldım. Yarışı 10 saat 14 dakikada bitirdim. Mutluyum ve keyifliyim.

Ve ne oldu biliyor musunuz? Dizimdeki ağrı yarışla birlikte gitti ve bir daha da hissetmedim.


Hisarcık'a gittim elbet.


Güzel toprope solo takıldım.




Fight Club VII- toprope solo hattim.


Egemen ile Cimbar'da yeni bir hat tırmandık. Enigma, VI+, 70m. 22.10.2022




Sonra tekrar Hisarcık'ta yardırdık.




İşte Ekim 2022... Böyleyken böyle.

Sağdaki 640 Adventure'a organ bağışlayan, arka bacağını veren donör en solda duruyor. :D 660 Rallye 
 













20 Ekim 2019 Pazar

Kapadokya Ultra 19.10.2019

2019 yılı koşu açısından pek de fena geçmiyordu. Mart ayındaki bir trafik kazasında kırılan koluma rağmen koşu faaliyetlerime önemli bir ara vermemiştim.

Daha önce iki kez koşmuş olduğum CMT'yi (Cappadocia Medium Trail) bu yıl da koşmaya karar verdim. 

Yediyüzden fazla katılımcı ile sabah saat 07:00'de başlayan yarışmaya oldukça sakin başladım. Nabzımı çok yükseltmeden önce birinci istasyon olan İbrahimpaşa'ya ve ardından da ikinci istasyon olan Uçhisar'a ulaştım. Yaklaşık 28 km mesafeyi çok yorulmadan ve kendime koyduğum zaman sınırlarından da önce almıştım. Uçhisar burcu ikinci servis istasyonu hemen ardından başlayan inişte sağ dizimde şiddetli bir ağrı oluştu. Bu ağrıya çok yabancıydım ve ilk kez karşılaşıyordum, ne olduğuna dair ismi hatırlamam bir on km daha aldı. Muhtemelen IT band ağrısı idi bu. Beni Uçhisar'dan sonra yarışın tüm geri kalanında, özellikle inişlerde durmak zorunda bırakacak kadar yavaşlatan ve zaman kaybettiren bir sıkıntı oldu.

Ancak asıl mesele de bu sayılmazdı. Sabah kalktığımda karşı karşıya kaldığım şiddetli ishal de yarış boyunca peşimi bırakmamış, kaybettirdiği tuz ve elektrolit yanında sıklıkla vermek zorunda kaldığım tuvalet molaları ile herşey birleşince bu yarış zor ve keyifsiz bir hale gelmişti. Tempomun çok düştüğü ve tuvalet molaları ile baltalanan gidişatım 48'inci kilometredeki Çavuşin istasyonundan sonra artık tamamen yavaş ve sefil bir yürüyüşe döndü. Geri kalan 15 kilometreyi sadece yürümek ve bu arada Akdağ'a tırmanmak ve çok daha önemlisi bu bacakla "inmek" gayet can sıkıcı idi. Bir de insan koşamadığı, önündeki kilometreleri birer birer ve hızlıca alamadığı zaman mesafeler uzadıkça uzuyor. İnsan kendini ve yaptığı işi daha çok sorgulamaya, kızmaya başlıyor.:D 

57'inci kilometre civarlarında saatimin de pili bitti, kaydı durdurdu. Bütün yavaşlamama rağmen 7 saatte girdiğim Çavuşin istasyonundan sonraki 15 kilometre, yıpranmış vücut ve tuvalet molaları ile :) 3 saat 50 dakikada bitebildi. Yarıştaki toplam sürem 10:50:08 oldu.

22 Ekim 2018 Pazartesi

Cappadocia Short Trail (CST) 38K, 20.10.2018

Çok sevdiğim bölgedeki bu harika yarışa bir kez daha katılma şansı buldum.

Cappadocia Ultra Trail (CUT)119k, Cappadocia Medium Trail (CMT)63k ve Cappadocia Short Trail (CST)38k olarak üç uzunlukta koşulan yarışın, kısa olanını koştum.

Sanıyorum 960 civarı koşucu ile sabah saat 10:00'da start aldık. Havanın yağmur koktuğu ama koşu süresince de hiç yağmadığı, -bence-mükemmel diyebileceğim koşullarda çok keyifli bir koşu oldu.

4:59:52 ile erkekler genelde 158, M40+ yaş grubumda ise 47. oldum. Arzum 4:30 civarları finish görebilmekti ama yapacak çok fazla birşey yok. İlk kez tecrübe ettiğim, yaklaşık yarım saatlik mide bulantısı ve sonrasında inişlerde ağrıyan sağ dizimi de bahane etmemek gerek. Bunlar az çok herkesin başına gelen şeyler ve uzun da sürmediler zaten.

Hep kendimce haklarını teslim etmeye çalıştığım gönüllüler ve organizatör Argeus'a da bir kez daha teşekkür ederim. Ancak bir küçük de eleştirim olacak. Normalde pek eleştirilecek noktalar değil bunlar aslında. Hem ben yapı olarak pek öyle değilim hem de Argeus, Kapadokya ve Aladağlar yarışlarında bizi çok daha iyisine öyle alıştırdı ki, ister istemez bu gözüme battı:

Öncelikle, 2000 kişiye yemek çıkarmak elbette çok zor ve çok ciddi bir iş ama bu yıl özelinde; yemek çeşitleri ve içeriği pek güzel değildi. Yemek kalitesi önceki yıllara göre düşmüştü. Servis personeli işleri, davranışları ve tavırlarında itinalı değildi. Bir de kendi aralarındaki konuşma ve bağrışmaları da buna eklenince, yemek kuyruğundaki bizler kendimizi biraz acayip hissettik açıkcası. 'Jailhouse breakfast' 😅