Sevgili abimin 1981 yilinda, daha 15 yasindayken ulastigi Erciyes zirvesinde not düştüğü defter sayfasının bir kopyası gecti elime. Sevgili Nuri Palta'ya bunun icin ozel bir tesekkur sunuyorum.
Bu notu bulmak cok hos bir tesaduf oldu. Ara ara yazdigim ama yazma isinde bir turlu istim tutturamadigim yasanmislik ve anilarimdan, konuyla direkt baglantili baslangic bolumunu musadenizle burada sizlerle paylasacagim. Bu not ve hikayesi, benim 5 yasindayken dagciliga ilgi duymamın sebebidir.
Sen bugun artik tirmanmiyor olsan da, senin sayende ben tirmaniyorum. Tesekkur ederim abi!
Bu notu bulmak cok hos bir tesaduf oldu. Ara ara yazdigim ama yazma isinde bir turlu istim tutturamadigim yasanmislik ve anilarimdan, konuyla direkt baglantili baslangic bolumunu musadenizle burada sizlerle paylasacagim. Bu not ve hikayesi, benim 5 yasindayken dagciliga ilgi duymamın sebebidir.
Sen bugun artik tirmanmiyor olsan da, senin sayende ben tirmaniyorum. Tesekkur ederim abi!
"...Seksenli yıllarda, Kayseri’de
sıcak bir yaz günüydü. Net tarihi ya da o zaman
kaç yaşında olduğumu hatırlamıyorum ama o güne dair aklımda kalan en
önemli detay, üzerindeki jean şortu, kırmızı renkli polo yaka tişörtü, güneşten
esmerleşmiş bacakları, beyaz tenis çorapları ve normalde kışın şehir kullanımı
için olan, tozlanmış, kahverengi süet botları ile abim Tahir’di.
Abim ile aramızda on yaş fark
vardı ve küçükken onu anlamakta zaman zaman güçlük çekerdim. İşte o gün de, onu
anlayamadığım günlerden biriydi. Çünkü, ortalığı kavuran böylesine sıcak bir
günde, iki arkadaşı ile birlikte bizim bodruma girmişler ve ellerindeki
çuvallara odun dolduruyorlardı. Bu sıcakta bu kadar odunu ne yapacaklarını
sorduğumda, kampa gidecekleri yerde ateş yakmak için hiç odun bulunmadığını ve
çok yüksek olduğundan geceleri çok soğuk olduğunu söylediler. Sorularımı
uzatmadım ve bahçeye dönüp küçük havuzumuza atlayıverdim. Böylesine sıcak bir
yaz gününde yapılabilecek daha güzel ne olabilirdi ki?
Benim o yaşlarda kiraz ağacından
yay, sazlardan ok yapmak, kertenkele yakalayıp ameliyat etmek, ve… mmmm…
annemlerin yatağını çakmakla ateşe vermek gibi gayet bilimsel (!) ve
araştırmaya yönelik çalışmalarım varken, abimin Türkiye Dağcılık
Federasyonu’nun eğitimine katılmak için bir haftalığına Erciyes Dağı’na gitmesi
bende pek de bir hayranlık yaratmamıştı doğrusu. Evet, bahçemizden hatta
odamızın penceresinden bütün netliği ile görebildiğim o koca şey, yakışıklı
görüntüsü, tüm Kayseri’yi koruyup kollar hali ve üzerinde yaz boyu kar
bulundurma marifetiyle çok da sıkıcı sayılmazdı benim için. Ama yine de fazlaca
bir ilgi yaratmamıştı bende işte.
Ta ki Tahir bir hafta sonra
dönüp, her zaman yaptığı gibi kanepeye kaykılıp beni kucağına oturtarak
Erciyes’te geçirdiği o bir haftayı anlatmaya başlayana kadar!
Yüzü yanmış, kararmış, alnı ve
burnu kuruyup soyulmuş, etli dudakları çatlamıştı. Bu halinden önce biraz
korkmuş ama gözlerinin pırıl pırıl parladığını görünce rahatlamış ve çok
meraklanmıştım. Ilk beş gün boyunca aldıkları eğitimde, Koç Dağı üzerindeki
Antrenman Kayalıkları üzerinden ipi vücutlarına dolayarak yaptıkları inişleri,
buzda kaymamak için ayakkabılarının altına bağladıkları kramponları, gece
çadırda nasıl yattıklarını, kazma kullanmayı nasıl öğrendiklerini ve ne harika
insanlar tanıdığını anlattı. Bu müthiş macera çok ilgimi çekmişti ama asıl son
iki günde yaptıkları zirve tırmanışını, Şeytan Deresi’ni çıkarken düşen bir
kadının nasıl kontrolsüzce kaymaya başladığını, eğitmenlerden birinin peşinden
atlayarak onu nasıl tuttuğunu, Hörgüç Kaya’nın şeklini ve üzerinden nasıl
aştıklarını, zirveye nasıl ulaştıklarını, üzerine çıktıkları bulutları,
tarifsiz manzarayı ve bu güzellikleri paylaştığı arkadaşlarıyla aralarında
oluşan duygusal bağı anlattığında ben, o yıllarda kovboy filmlerinin ve Tarkan
çizgi romanının müptelası olan sarışın küçük çocuk, sıcak bir yaz gününde,
bahçedeki havuzda nefes tutma yarışı yapmaktan daha ilginç şeyler olduğuna da
kanaat getirmiştim artık!
Bahçeye indim. Sonradan harika
bir alışkanlık haline geleceği üzere çimenlerin üzerine oturdum. Batan güneşin
kızıla boyamakta olduğu, bu büyük, muhteşem dağa, dinlediğim hikayelerin de
etkisiyle büyülenmiş vaziyette, uzun uzun baktım. Onunla başbaşaymışım gibi hissettim,
onu sevmeye başladığımı anladım, içime sevimli bir sıcaklık yayılıyordu ve
gözlerimin önüne dökülen saçlarımın arasından görmekte olduğum bu yeni ama
yaşlı arkadaşa bakarak kendime bir söz verdim:
Birgün mutlaka ona tırmanacak,
onu daha yakından tanıyacaktım!..."
3 yorum:
Çok güzel bir anı. Paylaşım için teşekkürler
Tesekkurler Ali.
Dag Delisi'nin mudavimiyim. Iyi ki varsin, yaziyorsun.
Ozellikle Kunne ve arkadaslarinin Aladaglar ekspedisyonunu calistigin son yazin cok hosuma gitti.
Ben de bu vesileyle sana tesekkur ederim.
Yorum Gönder